"Kâinat mecmuası, halk ve icad cihetinde tecezzî kabul etmez bir külldür ve tedbir ve rubûbiyet cihetinde inkısamı imkânsız bir küllîdir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Kâinat ve içindeki unsurlar; teavün (yardımlaşma), tesanüd (dayanışma), teanuk (kuçaklaşma) ve tecavüb (cevaplaşma) kanunları ile adeta bir bütün ve küll hükmüne gelmişlerdir. Parçalanmayı ve bölünmeyi kabul etmeyecek kadar sıkı bir münasebet içindedirler. Bu yüzden kâinatın bir cüz’üne sahip olmak, bütününe sahip olmayı iktiza ediyor.
Allah kâinatı bir küll halinde yaratmıştır ki; en küçük şey, en büyük şeyle irtibatlıdır. Güneş sistemini kim yaratmış, kim tedbir etmiş ve kim idare ediyorsa, bir sineği, sineğin vücudundaki âzaları yaratan da O’dur.
Sinek ile güneş arasındaki sıkı münasebet, sineğe sahip olabilmenin yolunun güneşe de sahip olmaktan geçtiğini gösteriyor. Güneşe sahip olmak için samanyolu galaksisine sahip olmak iktiza ediyor; çünkü aynı sıkı münasebet güneş ile samanyolu arasında da bulunuyor ve hakeza... Bu yönden bakıldığında kâinat bölünmez ve parçalanmaz bir bütün gibidir, kâinata Rabb'lık iddia edenin, bütün kâinatı avucunun içinde tutması gerekiyor.
Üstadımız mantık ilminde geçen “küllî” ile “küll” mefhumlarını birer tevhid dersi olarak ele almış ve Allah’ın birliğine ve her şeyi bizzat terbiye ederek kemale erdirdiğine dair emsalsiz dersler sunmuştur.
Nur Külliyatı bu derslerle doludur.
“Tecerrüd sırrı”nı açıklarken, “teşahhusattan mücerred bir mahiyet, bütün cüz’iyâtına, en küçüğünden en büyüğüne, tenakus etmeden, tecezzî etmeden bir bakar, girer.” (Sözler)
Bu ifade bir yönüyle küllînin tarifi gibidir. Yani küllîde teşahhus yoktur, o bir mânadır, bir nev’in, bir türün ismidir. Ancak ona sahip fertlerin şahsiyetleri ve hariçte vücutları vardır. Dersin sonunda bizzat kendisinin verdiği misalde şöyle buyurulmuştur: “İğne gibi bir balık, balina balığı gibi o mahiyet-i mücerredeye mâliktir.”
Balık dendiği zaman bu küllî bir mânadır, herhangi bir balığa delalet etmez. Bir balığa da balık denilir, bütün balıklara da. İşte Üstad Hazretleri bu mantık kaidesini Akaid ilminde kullanmış ve bir nev’i yaratan kim ise onun bütün fertlerini yaratan da ancak O’dur. Burada bir bölünme, bir ayırma söz konusu olamaz. Bir insanı yaratan bütün insanların Hâlık’ıdır, bir yıldızı yaratan bütün yıldızların malikidir.
Küllînin fertlerine cüz’î denilir.
Küll ise bütün demektir, onun parçalarına da cüz’ denilir. Bir insanın bedeni küll, eli, ayağı, .. ise o bedenin birer cüz’üdürler. Bedeni yaratan kim ise eli, ayağı yaratan da ancak o olabilir. Keza, güneş sistemi bir küll, her bir gezegen ise onun cüzleridir. Güneş sistemi kimin mahlûku ise, gezegenlerin yaratıcısı da O’dur.
Küllînin cüz’î fertlerini incelediğimizde onlarda cemalin, rahmet ve keremin, lütuf ve ihsanın tecellisini öncelikle görürüz. Cenab-ı Hak bu cüz’î fertlerin her birinde esmasını tecelli ettirmiş ve her birinin her ihtiyacını lütfuyla yerine getirmiştir. Bu ise bir cemal ve ehadiyet tecellisidir.
Bütün mahlûkatın yüksek bir sada ile Allah’ın her şeye kâdir olduğunu ilan ediyor. Sayısız denecek kadar yıldızların sema âlemini şenlendirmeleri, yine üç milyon olarak ifade edilen canlı türlerinin bütün fertleri yanında bütün bitki türlerinin de gayet kolay ve san’atlı olarak yaratılmaları birlikte düşünüldüğünde bütün bu icraatları yapan kudretin sonsuz olduğu açıkça anlaşılır.
Işığın hızı saniyede 300 bin kilometre olduğu halde, ışığı hâlâ dünyaya ulaşmamış yıldızların olduğu söylenmektedir. Bu ise sonsuz bir kudreti açıkça ilan eder.
Canlı türlerinden birisi insandır. İnsan nev’inin bütün fertlerinde her saniyede elli milyon hücrenin ölmesi ve bir o kadarının da yaratılması İlâhî kudretin sonsuz olduğunu bildirmeye yeter.
Allah’ın Zâtı gibi kudreti de ezelîdir. Allah ezelî kudretiyle böyle binlerce âlem yaratsa kudretinde hiçbir noksanlık olmaz. Çiçeği de aynı sonsuz kudretiyle yaratır, yıldızı da. Çiçeğe az, yıldıza fazla kudret sarf etmiş değildir. O’nun kudretinde tecezzi ve inkısam olmaz. O halde, İlâhî kudretin sonsuzluğunu, ne kadar eşya yaratsa o kudrette bir bölünme ve noksanlık olmayacağı şeklinde anlamak gerekiyor.
Kâinat ile bir çiçek, güneş ile bir karınca, büyüklük ve küçüklük noktasından farklı olabilirler; ama bu cilveler ardında tecelli eden sonsuz kudret aynıdır, değişmez. Kudret sıfatının büyüğe çok, küçüğe az şeklinde bir tecellisi söz konusu değildir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü