"Kâinatı elinde tutamayan, zerreyi halk edemez." Zerrenin tüm kâinatla alakasını izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Kâinatı elinde tutamayan zerreyi halk edemez"
"Tesbih gibi nazmeyleyip kaldıracak arzımızı, şümûsu, nücumu, hasra gelmez, Şu fezanın başına, hem sinesine takacak öyle kuvvetli ele bir kimse mâlik olmaz. Dünyada hiçbir şeyde dâvâ-yı halk edip iddia-yı icad edemez." (Sözler, Lemeât)
Kâinatta her şeyin temel maddesi ve cevheri, "zerre"dir. Buna atom ya da atom altı parçacıklar da denilebilir.
Gözümüzün bir hücresindeki bir zerreyi misal alarak düşünelim. Bu zerre kendi başına buyruk olarak çalışıyor değildir. Yaptığı iş, vazife yaptığı hücreye bakmakta, hücre ise gözün tamamına nazar etmekte, göz ise sinir sistemi ve damarlar yoluyla bütün beden ile bağlı bulunmaktadır. O atomun ihatalı bir ilmi olması, yani göz hücresinden bütün bir bedene kadar her organı bilip tanıması gerekir ki ona göre adım atsın. Beden de kâinatın tümünden süzüldüğüne göre, göz hücresindeki bir tek atomun yaratıcısı, sahibi ve mâliki ancak bütün kâinatın Hâlıkı olabilir. Üstad Hazretlerinin;
"Zerre ona cevaben der: 'Eğer Güneş gibi bir dimağım ve (...) her mevcuda müteveccih birer yüzüm ve bakar birer gözüm ve geçer birer sözüm bulunsaydı, belki senin gibi ahmaklık edip kendi kendime malik olduğumu dava ederdim...'" (Sözler, Otuz İkinci Söz, Birinci Mevkıf.)
ifadesinden de anlaşıldığı gibi, o zerrenin böyle harika işleri yapabilmesi için, bütün kâinata tasarruf edip hükmedecek sonsuz bir ilme, mutlak bir iradeye ve nihayetsiz bir kudrete sahip olması gerekirdi.
İnsan bedeninde veya herhangi bir canlının vücudunda vazife yapan zerreler, bütün bedenin genel planına ve yapısına uygun bir şekilde hareket ediyorlar. Şayet o zerreler plansız ve gelişi güzel hareket etseler, bütün bedenin sistemi ve dengesi çöker.
Böyle çok hikmetli işler yapan zerrelerin ya bütün bedeni bilen bir ilmi ve gören bir gözü var ki ona göre adım atıyor ya da o zerreler her şeyi her şeyi ile bilen sonsuz ilim sahibi, her şeyi gören basar sahibi Allah’ın planı ve sevki ile hareket ediyor. Atomun bütün bedeni ve bedenin de kâinat ile olan münasebetlerini bilmesi imkân dâhilinde olmadığına göre, geriye ikinci şık olan Allah’ın sevki ve planı ile hareket ediyor, demek kalıyor.
Bir zerre adım atarken, bütün kâinatın umumî ahvalinden ve sisteminden haberdar olması gerekir. Ya da bütün kâinatı bilen ve gören bir zâtın emri ve sevki ile hareket etmesi iktiza eder. Birinci fikrin safsata, ikinci fikrin ise aklın ve ilmin muktezası olduğu aşikârdır.
İlim, atomun ne denli mükemmel bir plan ve denge üzerine hareket ettiğini ve bu hareketinde bütün beden ve kâinat ile olan ince münasebetlerini biliyormuş gibi hareket içinde olduğunu kati olarak ortaya koyuyor. Yani bir zerrenin küçük bir adımı ve hareketi ile kâinatın umum sistemi arasında muazzam bir denge ve münasebet söz konusudur. Bir zerreye adım attırmak için, bütün kâinatı kudret elinde tutmak ve kontrol etmekle mümkündür.
Kâinat ve içindeki bütün unsurlar arasında mükemmel bir yardımlaşma, dayanışma, cevaplaşma, kucaklaşma vardır. Nasıl ki, insan bedeninde bir aza kanser olduğu zaman, bedeni öldürüyor ise, aynı şekilde, kâinat bedeninde çalışan bir zerre de sistemden huruç etse, her şeyin yok olmasına sebebiyet verebilir.
Her bir varlık, vücuda çıkmadan önce ve çıktıktan sonra, milyonlarca ihtimal ve imkânlar içindedir. Mesela, gözde çalışan bir atom zerresi göze girmeden önce bütün azalara girip çalışma ihtimal ve imkânı içinde iken, Allah bu zerreyi göze sevk edince, diğer imkânlar saf dışı kalmış oluyor. Yani bu atom zerresi buna benzer sayısız imkânlar arasında tereddüt içinde iken, bir irade bu ihtimal ve imkânlar tereddüdünü kaldırıp, onu bir maksada ve hedefe sevk ediyor. Bu da zerrenin en küçük adımının bile bir hesap ve irade ile tanzim edildiğini gösteriyor.
Bu noktadan bakacak olursak, kâinat içinde bulunan her bir cüz, başka cüzlere imkân ve ihtimal noktasından bir kıyas, bir numune teşkil ediyor. Yani her bir cüz, diğer her bir cüzün yerinde olma ihtimalinde iken, belli bir nizam ve program dâhilinde hareket ediyorlar. Bu da her bir cüzde sonsuz bir ilim ve mutlak bir iradenin hükmettiğini gösteriyor.
Mesela, bir arının hayatının varlığı ve devamı için bütün kâinat çarklarının işlemesi ve hareket etmesi gerekir. Güneş, su, hava, toprak, elementler, hassas bir nizamla mütenasib ve ölçülü bir şekilde beraber hareket etmeden bir canlı vücuda gelemez; faraza gelse bile varlığını devam ettiremez. Bu yüzden arının hayatının teşekkülü için bütün kâinat ve kâinattaki sebeplerin hassas ve ölçülü bir surette çalışması ve hareket etmesi gerekiyor. Bu sebeplerden bir tanesi vazifesini terk etse hayat teşekkül etmez ve devam etmez.
Mesela, dört ana unsur olan güneş, hava, su ve topraktan biri olmasa hayat olmaz. Yıldız ve galaksiler sistemli ve muvazeneli hareket etmeseler yine hayat olmaz. Zira bir yıldız zerre kadar mihverinden çıksa, bütün kâinat fabrikasını yerle bir eder. Bu sebepledir ki Allah, her bir sebebin arkasında sonsuz ilmi, mutlak iradesi ve nihayetsiz kudreti ile hazır ve nazırdır.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Kâinatı Elinde Tutamayan, Zerreyi Halk Edemez. (Video: Dr. B. SABAZ)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Şu fezanın başına, hem sinesine takacak" Şu kısmı oturtamadım izah eder msnz?
Dünyayı, güneşi, gezegenleri hangi el semaya mükemmel bir düzen ve sistem ile yerleştirmiş ise bunlarla ilişkisi olan zerreleri tedbir ve idare eden de aynı el aynı kudrettir. ”Şu fezanın başına, hem sinesine takacak” ifadesi de buna işaret ediyor. Yani güneşi semanın sinesine dünyayı da başına sonsuz kudret sahibi Allah takmıştır.