"Kâmil Hayat" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
“Şimdi hayatının saadet içindeki kemali ise: Senin hayatının âyinesinde temessül eden Şems-i Ezelî’nin envarını hissedip sevmektir. Zîşuur olarak O’na şevk göstermektir. O’nun muhabbetiyle kendinden geçmektir. …”(1)
Hayatın kemali denilince kâmillerin hayatı anlaşılır. Burada, esas olarak, o büyük zatlar anlatılmakta, bize de onlara benzemenin yolu gösterilmektedir. Bu yolda gitmenin ilk adımı, insanın kendisini; “ahsen-i takvimde yaratılan ve bütün esmâ-i İlâhiye’nin tecellisini taşıyan değerli bir mahluk” olarak görmesidir.
Bu malumattan sonraki ikinci adım, bu tecellileri hissetmektir. Güneş, bütün gezegenleri kolayca çeviren o muhteşem kuvvetine rağmen, kudret nedir bilmez; yani kudretin mânasını hissedemez. İnsan ise, o küçük kudretiyle, kudretin ne olduğunu bir derece bilmekte ve hissetmektedir. Aynı şekilde, insan “iradenin, görmenin, işitmenin” de ne olduğunu sadece bilmekle kalmayıp hisseder.
İnsan, bu sıfatları hissettiği gibi, kendisinin Allah’ın bir en harika bir eseri olduğunu hissetse, kendinde tecelli eden her bir isim için kalbinde ayrı bir sevgi ve zevk hâsıl olur. Bu sevgiler ona İlâhî muhabbette dereceler kazandırır.
Bunun en ileri bir derecesi, “o muhabbet ile kendinden geçmek,” yani şahsını sevmek yerine Rabbini sevmek, kalbini O’nun muhabbetiyle doldurmak; kemalini kendi makamında, servetinde değil, Allah’a imanında ve irfanında aramaktır. Bu hal o kişiyi, takvanın en ileri mertebesi olan “masivadan takvaya” götürür; kalbine “Hak sevgisinden başka bir sevginin, Allah korkusundan ayrı bir korkunun girmesinden endişe etme” makamına erdirir. Artık o kişide; “Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Ra'd, 13/28) ayetinin manası hükmeder ve “kalbinin göz bebeğinde” imanın nuru parlar. Bu nur bütün dünyevî ışıkları çok gerilerde bırakır.
Şu hususun da ehemmiyetle nazara alınması ve asla unutulmaması elzemdir: Allah’ın zâtı mahlûkatın zatlarına, sıfatları da mahlûkatın sıfatlarına benzemediğine göre, O’na yapılacak muhabbet de başka sevgilere benzemez. Burada ölçü, Allah’ın Sevgili Elçisine (asm.) ittiba etmektir. Yani kim, Allah Resulüne ne ölçüde ittiba ediyorsa, Allah’ı o kadar seviyor demektir.
“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...” (Âi İmrân, 3/31)
Kısaca ifade edecek olursak, Allah’ı sevmenin ölçüsü “salih amel”, Allah’tan korkmanın ölçüsü ise “takvadır.”
(1) bk. Sözler, On Birinci Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü