"Karşısında Risale-i Nur müdafaa vaziyetinde bulunmamasından çok haneler harap oldu, çok insanlar enkaz altında ezildi, çokları sokak ortalarında kaldı." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İşte bu sıralarda Denizli zindanının bu dehşetli ıztıraplarını geçirmekte idik. Allah'tan başka hiçbir istinadgâhları bulunmayan bu biçarelerin bir kısmı Kastamonu'dan, diğer bir kısmı İnebolu'dan, diğer bir kısmı da İstanbul'dan henüz gelmemişlerdi. Şu vatanın her köşesinde hak ve hakikat için çırpınan ve saf kalbleriyle necatları için Rabb-i Rahimlerine iltica eden pek çok mâsumların semâvâtı delip geçen Arşu'r-Râhmân'a dayanan âhları boşa gitmedi. Allahü Zülcelâl Hazretleri, o mübarek Üstadımızın Isparta'da söylediği gibi, mâsumları cennete götüren, zâlimleri cehenneme yuvarlayan dehşetli bir diğer zelzeleyi gönderdi. Karşısında Risalei'n-Nur müdafaa vaziyetinde bulunmamasından, çok haneler harap oldu, çok insanlar enkaz altında ezildi, çokları sokak ortalarında kaldı..." (Ahmed Nazif, Emin, Sadık, Mehmed Feyzi)(1)
Haksız yere zulme uğrayan mazlumların ahı ve duası arşa ulaşırsa, büyük azab ve musibetlerin gelmesi yakın demektir.
"Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zira Allah'la bu beddua arasında perde mevcut değildir."(2)
Üstelik bu mazlumlar bir de milletin imanı için gayret gösteren halis muhlis Müslümanlar ise, Allah’ın lakayd ve kayıtsız o topluma şiddetli bir tokat indirmesi kaçınılmazdır ve gayet makuldür.
Maddî hava günah ve gaflet içinde ise, manevî havada da ona uygun olarak büyük bir gadap ve öfke içinde demektir. İnsanlar iman, ibadet ve ahlak hususunda zafiyet gösterirse kaderde onlara büyük musibetler göndermeye müsaade eder. Tarihte de bu hep böyle olmuştur. Hatta peygamberlerini yalanlayan ve onları şehid eden kavimleri Allah topluca helak etmiştir. Bu ümmet hakkında toplu helak etme Peygamber Efendimiz (asm)'in hürmetine kaldırılmış olsa da musibet ve belalar geçerliliğini devam ettirmektedir.
Burada Risale-i Nur'un ismi değil, gayesi ve hizmeti mühimdir. Yani bu asırda iman hizmetini kim temsil ediyor olsa idi, hüküm ona göre olurdu. “Karşısında Risale-i Nur müdafaa vaziyetinde bulunmamasından çok haneler harap oldu” cümlesinde esas nokta, Risale-i Nur'un küfre karşı iman hizmetini temsil ediyor olmasıdır. Şayet bu temsiliyet Nakşî tarikatında olsa idi, bu sefer Risale-i Nur'un yerine Nakşî ifadesi gelirdi.
Bazıları bu inceliği idrak etmediği için, sanki "Said-i Nursi kendine aşırı bir kıymet atfedip, hâdiseleri de kendi ile izah ediyor" diyerek insafsızca tenkid ediyor ve materyalist bir tevile gidebiliyor. Burada esas olan iman ve küfürdür. İmanın da küfründe bir temsiliyeti söz konusudur. Risale-i Nur bu asırda küfre karşı imanı temsil eden kuvvetli bir iman hareketidir. Kim bu hareketi kasten yok etmeye kalkarsa, küfür hesabına bu işi yapar ve bedelini de ona göre öder, demektir.
Dipnotlar:
(1) bk. Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Parlak Fıkralar...
(2) bk. Buhari, Zekat 1, 41, Sadaka 1, 63, Mezalim 9, Megazi 60, Tevhid 1; Müslim, İman 31, (19); Tirmizi, Zekat 6, (625); Ebu Davud, Zekat 4, (1584); Nesai, Zekat 46, (5, 55).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü