"Kemiyetin, keyfiyete nispeten ehemmiyeti yok. Asıl ekseriyet, keyfiyete bakar." cümlesine göre; kemiyet ve keyfiyeti açıklar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Kemiyet, “sayı çokluğu, miktar, nicelik.” demektir. Keyfiyet ise, “kalite, nitelik” manasına gelir.

Kemiyet ile keyfiyet birbirlerinin zıddıdırlar. Kemiyet çok bol miktarda bulunur, keyfiyet ise az bulunur, ama kalitelidir. Kömür boldur, elmas ise azdır ama çok değerlidir. Bin ton kömürün olmasından yüz gram elmasın olması evladır.

Her taş taştır, ama zümrüt, inci, mercan, yakut ve elmas faklıdır, kıymetlidir ve her yerde bulunmazlar.

Bir tek çiçekteki hayat şerefini, milyarlarca taşta bulamayız. Aynı şekilde, bir böcekteki hayat, bütün bitkiler âlemini fazlasıyla tartar.

Bu hakikat insanlar arasında da geçerlidir. Kalifiye ve keyfiyetli bir eleman, kalifiye olmayan ve keyfiyetsiz bin elamandan evladır. Keyfiyetli bir insan bazen keyfiyetsiz bin elemandan daha fazla iş yapar ve daha faydalı olur. Bu, maddi manevi her sahada aynıdır.

Allah da insanların sayı ve adet çokluğuna değil, iman ve ibadet noktasından keyfiyetine bakıyor. Allah katında bir milyar avam Müslüman keyfiyetli olan bir Hazret-i Ali (r.a) kadar ehemmiyet kazanamaz.

Allah indinde hakiki bir Müslüman ve salih bir mümin, bütün müşriklerden ve ateistlerden üstündür.

Müslümanların Bedir Muharebesi’nde kendilerinin üç katı olan müşrikleri mağlup etmeleri, kemiyetin değil, keyfiyetin, iman ve itimadın, sabır ve azmin neticesi idi. Nitekim bir ayette mealen şöyle buyrulur:

“Eğer sizden sabreden yirmi kişi olursa iki yüz kişinin üstesinden gelir. Eğer sizden yüz kişi olursa o müşriklerden binini alt eder.” (Enfal, 8/65)

İnsanları birbirinden ayıran ve üstün kılan iman, marifet, ubudiyet, hikmet, takva, tefekkür, ilim, sabır, şefkat ve teslimiyet gibi ulvi meziyetlerdir.

Abdülkadir Geylanî, Şah-ı Nakşibendî, Beyazid-i Bistamî, Rufai Hazretleri gibi maneviyat sultanları, İmam-ı Azam gibi müçtehitler, Bediüzzaman gibi mürşitler birer manevi yıldız idiler.

Aynı Güneş'ten ışık alan, aynı sudan beslenen meyve ve çiçeklerin renkleri, kokuları ve tatları ayrı ayrı olduğu gibi, Kur’an güneşinin manevi meyveleri olan mürşid ve müceddidlerin, âlim ve evliyaların da manevi dereceleri farklıdır. Güneş bir damla suda da tecelli eder, okyanusta da.

Bir tek ümmeti olan yahut hiç ümmeti bulunmayan peygamberlerin yaşadığı devirler de olmuş. O zamanda bu kâinatın Malik’i, o bir yahut iki sevgili kulundaki keyfiyetin hürmetine, nice kemiyetlere hayat hakkı tanımış, dünyayı başlarına yıkmamış. İlim de bir keyfiyettir; bir âlimi milyonlarca cahille mukayese edemeyiz. Söz keyfiyetindir, o tek âlimin dediği olur.

Biz, “Vazifeni yap, vazife-i İlâhîye karışma.” düsturundan hareketle, bütün gücümüzle kemiyetlere iman hizmetini ulaştırmaya çalışırız. Tebliğ hususunda kemiyet-keyfiyet münakaşasının çok uzaklarında dururuz. İman ve Kur’an hakikatleriyle tanışacak olanlardan kaç kişinin, keyfiyet yönüyle, diğerlerinden daha ileri gideceğini bilemeyiz. “Karşımda müthiş bir yangın var!..” diyerek insanların imanını kurtarmaya koşan Üstad Hazretlerini düşünelim. O yananların hepsi kemiyettir. Ama yangın söndürülebilirse o kemiyetten çok keyfiyetler çıkacaktır.

Yananların hepsi Allah’ın kullarıdır. Kimi sefahat ateşinde, kimi gaflet, kimi dalalet ateşinde yanıp kavrulmakta, ebedî saadetlerini kaybetmektedirler. Onlara acımak ve o perişan ruhlara iman ve Kur’an hakikatlerini ulaştırmaya çalışmak en büyük bir vazifedir.

Bunu ne dünyevî ikbal için, ne de uhrevi saadet için değil, sadece ve sadece Allah’ın rızası için yapmak esastır. Bu niyetle çok insanların yardımına koştuğumuz halde ancak birkaç tanesine söz geçirebilsek, işte o zaman, “Cenab-ı Hakk’ın rızası ihlas ile kazanılır. Kesret-i etba ile ve fazla muvaffakiyetle değildir.”(1) sözünü hatırlar ve teselli buluruz; hizmetimize şevkle devam ederiz. Yoksa bu sözü, “bir iki kişi ile ilgilenip diğer yananları görmezlikten gelme” şeklinde anlamak, doğru değildir. Nur hizmetinin dört büyük esasından birisi olan şefkat, buna müsaade etmez.

Aynı ulvi davaya aynı safta yahut değişik cephelerde çalışan insanlar, bazen bir rekabet içine girebilir ve hizmet yarışını “benlik kavgasına” dökebilirler. Bu cümleyi, hizmet yarışında diğer arkadaşlarından daha fazla muvaffakiyet gösteren ve çok daha ileri hedeflere ulaşan kişi söylemeli. Yani, "Ben bu kadar muvaffakiyet elde ettim, ama bunların hepsi Rabbimin ihsanı. Bu konuda benden daha az muvaffak olan insanlardan kendimi daha üstün tutamam. Çünkü 'Cenâb-ı Hakk’ın rızası ihlas ile kazanılır. Kesret-i etba ile ve fazla muvaffakiyetle değildir.' demeli."

Nefsimizin tembelliğini keyfiyet sayamayız. Kimin keyfiyetçe daha ileri olduğu kalp ve ihlas meselesidir. Bunun tayinini insafsız nefsimize bırakamayız.

“İnsan herkesi kendisinden üstün bilmelidir!” düsturuna uyarak, kendimizi kemiyet bilmemiz en selametli yoldur.

1) bk. Lem'alar, Yirminci Lem'a.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 16.030
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

karolin
Peki ahirette de ameller keyfiyet göre mi tartılır?Kemmiyet olarak hasenat çok ama öyle bir seyyie işlenmiştir ki,affa kabul olunmayabilir?Tam tersi de olabilir ;o kadar çok kötü amel vardır ama hepsini bastıran iyi bir amel olabilir. Yani kemmiyet olarak hasenat,kemmiyet olarak seyyiattan az bile olsa,amelin keyfiyetine göre mi Allah bizimle muamele eder?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale

Allah ahirette de kemiyete göre değil keyfiyete göre hükmedecek.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
karolin
Sorularla İslamiyet sitesinde;ameller kemiyet veya keyfiyet olarak ağır gelse affa layıktır,denilmiş.O zaman hatalı bu.Dediklerim doğru o zaman.Kemiyet değil,keyfiyet çokluğu önemli..Hatta bir hadiste Uhud dağı kadar sadaka versek,sahabelerin zerre sadakasına denk gelmemesi de keyfiyet babındadır.Doğru muyum?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale
Söyledikleriniz genel anlamda aynen doğru. Ama af nazarı bazen kemiyeti bahane edip affetmek isteyebilir. Yani Allah'ın rahmet ve affı geniş olduğu için affetme konusunda kemiyeti bahane edebilir. Ama ceza verme konusunda keyfiyete bakar. Yani günah çok olsa bile keyfiyetli bir hasenat ile affedebilir.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...