"Kendilerini de inkâr ettiler, 'Hiçbir şey yok' diyerek, akıldan istifa ederek, akıl perdesi altında sair münkirlerin hadsiz akılsızlıklarından kurtulup bir derece akla yanaştılar." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Demek bu kâinatın bütün mevcudatındaki hadsiz intizamat ve hikmetleriyle iktiza ettikleri ve gösterdikleri bir Fâil-i Muhtârı, bir Sâni-i Hakîmi bilmemek veya inkâr etmek, ne kadar acip bir cehalet ve divanelik olduğu tarif edilmez."
"Evet, dünyada en ziyade hayret edilecek bir şey varsa, o da bu inkârdır. Çünkü kâinatın mevcudatındaki hadsiz intizamat ve hikmetleriyle vücut ve vahdetine şahitler bulunduğu halde Onu görmemek, bilmemek, ne derece körlük ve cehalet olduğunu, en kör cahil de anlar."
"Hattâ, diyebilirim ki, ehl-i küfrün içinde, kâinatın vücudunu inkâr ettiklerinden ahmak zannedilen Sofestâîler, en akıllılarıdır. Çünkü, kâinatın vücudunu kabul etmekle Allah'a ve Hâlıkına inanmamak kabil ve mümkün olmadığından, kâinatı inkâra başladılar. Kendilerini de inkâr ettiler, 'Hiçbir şey yok.' diyerek, akıldan istifa ederek, akıl perdesi altında sair münkirlerin hadsiz akılsızlıklarından kurtulup bir derece akla yanaştılar."(1)
Sofestai, müsbet veya menfi hiçbir hükme varmayan, daima şüphe içinde kalmayı esas alan felsefî bir akımın mensubu kimselerdir. Bunlar, âlemde hakikat namına hiçbir şey tanımayan ve hakikati araştırmaktan sarf-ı nazar ederek zevk ü safa, şiir ve edebiyatla eğlenen safsatacılardır.
Sofestailer mevcudatı ve kendilerini inkâr etmekle meşhur olmuşlardır. Bunlar, kâinatı inkâr etmeden Allah’ı inkâr etmenin mümkün olmadığını fark ettikleri için, kâinatı ve kendi vücutlarını inkâr etmek zorunda kalmışlardır. Sanatı kabul edip sanatkârı inkâr etmek, fiili kabul edip faali kabul etmemek, eseri kabul edip eser sahibini tanımamak ahmaklığın en şe’nidir. Yani sofestailerin durumu, akıl açısından tabiatçılara göre daha ehven bir ahmaklık oluyor.
Aslında kâinatı kabul edip de onun Sani’ini inkâr eden felsefî akımlar, sofestailerden daha ahmaktırlar. Zira kâinat ile Allah arasında kopmaz ve koparılamaz eser-müessir, sanat-sanatkâr ilişkisi mevcuttur. Bu ilişkiyi görmezden gelmek aklen mümkün değildir. Sofestailer böyle bir hamakata düşmemek için kendilerini yok saymışlardır. Bu yönleriyle diğerlerinden bir derece daha akıllı kabul edilmişlerdir.
"Bir kısmı Sofestâî olup, insanın hassası olan akıldan istifa ederek, ahmak hayvanlardan daha aşağı düşerek, kâinatın vücudunu inkâr etmeyi, hattâ kendilerinin vücutlarını dahi inkâr etmesini, dalâlet mesleğinde esbab ve tabiatın icad sahibi olmalarından daha ziyade kolay gördüklerinden, hem kendilerini hem kâinatı inkâr edip cehl-i mutlaka düşmüşler."(23.Lem'a)
Allah’ı inkâr etmek, kâinatın vücudunu inkâr etmek kadar akıl dışı bir şeydir. Zira kâinat ve içindeki her bir şey, her bir varlık çok mükemmel ve gayet sanatlıdırlar. Hepsi Allah’ın varlığına kat’i bir şekilde işaret ediyorlar. Öyle ise kâinatı ve içindeki eserleri inkâr edemeyen, onların Sanilerini de inkâr edemez. Kâinat varsa Allah da vardır. Bu iki kere iki dört katiyetindedir.
Bu âlemi en mükemmel bir şekilde terbiye eden Allah, onu kendi haline bırakmamıştır. Onda sürekli faaliyetler, değişmeler, kemale ermeler ve zevale meyletmeler, hayata kavuşmalar, rızıklanmalar, hastalanmalar ve şifa bulmalar, izzete kavuşma ve zillete düşmeler, gülmeler ve ağlamalar, açmalar ve solmalar, aydınlanma ve karanlığa gömülmeler ve böyle daha nice işler ve haller sürekli olarak icra ediliyor ve sergileniyorlar. Allah, birbirinden farklı sayısız fiillerde tasarruf ediyor, her şeyin her işini görüyor, bütün sesleri birden işitiyor, bütün ihtiyaçlara birlikte cevap veriyor.
“Bir köyün muhtarsız, bir iğnenin ustasız ve bir harfin kâtipsiz” olamayacağını bilen bir insan, her neye ve hangi hâdiseye baksa, onun arkasında Rabbinin icraatını ve tasarrufunu idrak eder. Bu kadar sanatlı ve hikmetli eserlerin ve icraatların; “şuursuz sebeplerin, kör tesadüfün, sağır tabiatın” işi olamayacağını anlar. Her varlık üstünde Cenab-ı Hakk’ın silinmez ve taklit edilmez mührünü görür. Öyle ise -hâşâ- Allah’ı inkâr etmek için geriye tek bir yol kalıyor, o da hem kâinatı hem de içindeki mevcudatın varlığını inkâr etmek. İşte, sofetailer bu yolu tutmuş ve kendi varlıklarını inkâr etmişlerdir.
(1) bk. Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Üçüncü Nükte.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü