"Kulum beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim." hadis-i kutsisinin geçtiği kısmı izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Bu hadîs-i kudsîyi iki türlü anlamak mümkündür:
Birincisi: "Kulum beni nasıl tanırsa ona öyle davranırım."(1) manasınadır ki, bu tamamı ile insanın tercih ve seçimine göre bir mükâfat ya da mücazattır. Yani insan Allah’ı şeriatın ölçüleri ve mizanı ile tanırsa, Allah bu tanımaya mükâfat verir; şeriatı bir kenara bırakıp kendi hevâ ve aklı ile tanımaya kalkarsa, buna da ceza ve azapla muamele eder. Öyle ise zannımızı ve inancımızı şeriatın çerçevesinde tutmalıyız ki mükâfatı hak edelim.
İkincisi: Daha hususî bir mâna olup, mü’minin Allah hakkındaki kanaatini ifade eder. Yani mü’minin kanaati ne ise Allah’ı nasıl tanıyorsa, kalp ve vicdan âlemi ona göre renklenir. Cenâb-ı Hakk’ı sonsuz merhamet sahibi ve âdil bilen kişi, büyük bir ferah hisseder.
İyi huylu kardeş, "Kulum beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim." sırrınca, başına gelen bütün olayları güzel yorumladı. Allah da ona bu güzel anlayışına mukabil güzel muamele etti ve mükâfatlandırdı.
Kötü huylu kardeş ise, bütün o olayları çirkin ve tesadüf eseri olarak gördü. Allah bu suizan sahibi adama, zannına göre muamele etti ve onu kötü düşüncelerinin girdabına bırakıverdi.
Mesela; mü’min, ölümü ebedî bir saadetin başlangıcı olarak görürken, kâfir ölümü ebedî bir yokluk ve hiçlik olarak görüyor. Allah mü’mine bu güzel zannından dolayı ebedî bir saadet verirken, kâfiri de bu kötü zannından dolayı cennetten ebediyen mahrum eder.
Üstadımız ayrıca "Ben bu işi yapamam!.." anlamında yeis hastalığına kapılan kişilerin muvaffak olamamasının sebebi olarak, yine bu hadisi delil getirir. Çünkü Allah'ı kendine yardımcı olmayacak bir şekilde suizan edip kabul ettiğinden, Allah da onu muvaffak etmez.
"Yeis; ümmetlerin, milletlerin 'seretan' denilen en dehşetli bir hastalığıdır. Ve kemalâta mani ve
اَنَا عِنْدَ حُسْنِ ظَنِّ عَبْد۪ى ب۪ى hakikatına muhaliftir; korkak, aşağı, âcizlerin şe'nidir, bahaneleridir. Şehamet-i İslâmiyenin şe'ni değildir."(2)
Dipnotlar:
(1) bk. Buhari, Tevhid: 15, 35; Müslim, Tevbe: 1, Zikr: 2, 19; Tirmizi, Zühd: 51, Da’avât: 131; İbn-i Mâce, Edeb: 58; Dârimî, Rikak: 22; Müsned, 2:251, 315, 391, 412, 445, 482, 516, 517, 524, 534, 539, 3:210, 277, 491, 4:106.
(2) bk. Hutbe-i Şamiye, İkinci Kelime.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Sekizinci sözdeki temsilden gidersek bedbaht adamın başına o kadar acib işler gelmiş ki bunların arkasında pek büyük bir işleyici var olduğunu ve garip esrarın var olduğunu intikal etmiyor yani zannı bunların tesadüfi olduğu yönünde . Insanın başına gelen hadiselerde de arkadaki esrarı göremezse allah da öyle muamele ediyor hadisatın tesadüfi olduğunu düşündüğünden içinde boğulup gidiyor. Fakat şuurlu mü'min allahtan gelen herseyin onun terakkisi için veya birçok manalarin inkişafı için olduğunu bildiğinden yani zannı öyle olduğundan allah da kuyunun duvarının güzel bir bahçeye açılması gibi hadiseleri hayırlara tebdil ediyor. Hepimiz hayatımız boyunca değişik aslanlardan kaçıyoruz kaçacak bi kuyu bulup atlıyoruz tutunacak bir dal bulup tutunuyoruz, dalı kesiyorlar ejderha gibi ağzını açıp bekleyenler oluyor ama en son ey bu yerlerin hakimi senin bahtına düştüm deyince hepsi hayırlara tebdil oluyor. Kanaatim bu yönde allah-u alem bissavab