"Ya muâraza ediniz yahut can ve malınız helâkettedir." cümlesinden bir zorlama ve cihada sevketme mânâsı çıkar mı? Bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Öncelikle şu hususun nazara alınması gerekiyor. Günümüzde İslâma inanmayıp kendi batıl inançlarına devam eden, ancak Müslümanlığı zorla ortadan kaldırmak gibi bir gayeleri de olmayan kâfirlerle, o günün kâfirlerini birbirinden ayırmak gerekir. O gün, ya Müslümanların can ve malları helakette olacaktı, ya da kâfir müşriklerin.
İslamda asıl olan musalahadır, yani insanlık arasında temel prensip barıştır, harp sadece barışın imkânsız olduğu bazı durumlarda kullanılan geçici bir vasıtadır. Bu yüzden barış esas, harp ise buna mebni tâli bir kaidedir.
Açmak mânâsına gelen “fetih”, kapatmanın zıddıdır. İslâm, cihadı ve fethi İslâm’ın neşredilmesinin önündeki engellerin ve zorlukların kaldırılmasında kullanılan bir vasıta olarak değerlendirir, yoksa insanların canlarını, mallarını, kaynaklarını sömürmede ve gasp etmede bir işgal vesilesi olarak görmez. İşgal ile fetih, ak ile kara gibi birbirine zıttırlar. Cihat ve fetih barışın iki hizmetkârıdır. Halbûki işgal, barışın can düşmanıdır. Batı medeniyetinin Afrika ve Amerika’yı işgal ve zorbalıkla nasıl sömürdüğünü tarih çok iyi bildirmektedir.
İslâm dininin en mühim esaslarından birisi de ''La ikrâhefiddin'' yani “Dinde zorlama yoktur.'' (Bakara Suresi, 1/256) esasıdır. Dini, kişinin kendi tercihi ile seçmesi gerekir. Dinin temel vasfı zorlamak değil, bilakis zorlamadan korumaktır. Bu yüzden İslâm kaba kuvvetle insanları dine zorla sokmayı men etmiştir. Ama birileri de İslâm’ın gönüllere girmesine kaba kuvvetle engel oluyor ise, Müslümanlar o zaman ona anlayacağı dilden haddini bildirir.
Ayrıca Ehl-i kitap olanlar, İslâm'da zımmî hukuku ile İslâm diyarında Müslümanlar ile beraber emniyet içinde yaşayabilirler. Bu, yüzyıllarca tatbik edilegelen ve İslâm'da hukukî kaynağı olan bir şeydir. Bu yaşama şeklinde Müslümanlar galip ve reis, ehl-i kitap ise zımmî ve memurdur. Nitekim Osmanlıda birçok Ermeni kökenli tebâa; bakan, paşa ve zabit olarak vazife almıştır.
"Hem der ki: 'İman getirmezseniz mel'unsunuz, Cehenneme gireceksiniz.' Damarlarına şiddetle vuruyor. Gururlarını dehşetli surette kırıyor. O kibirli akıllarını istihfaf ediyor. Onları bidâyeten idam-ı ebedî ile ve sonra da Cehennemde idam-ı ebedî ile beraber dünyevî idamla da mahkûm ediyor. Der: 'Ya muâraza ediniz, yahut can ve malınız helâkettedir.'"(1)
Bu cümlede Kur’ân’ın Allah kelamı olduğuna itirazınız varsa, ya bir benzerini getirip onun hükmünü iptal edip kurtulunuz ya da can ve mallarınız hem bu dünyada hem de ahiret yurdunda tehlike ve helaket içindedir mesajı veriliyor.
Kâfirler Allah’a ve ahirete iman etmedikleri için, ölüm onların nazarında ebedî bir yok oluş ve sonsuz bir hiçliktir ki bu düşünce ve inanç, onlar için en az cehennem kadar dehşetli bir azap ve cezadır. Bunun ardından öldükten sonra bakıyorlar ki ölüm yokluk ve hiçlik değil ebedî bir ateşmiş deyip ikinci bir helaket kapısı açılıyor.
Dünyadaki azapları ise eski günahlı ve zulümlü zenginlikleri ellerinden alınıyor. Yani onların otorite ve düzenleri Peygamber Efendimiz (asm.) ve ashabı tarafından yerle bir ediliyor.
Nitekim Mekke müşriklerinin en ileri gelenleri ve Kur’ân’a kılıçla muaraza edenlerin büyük bir kısmı, dünya noktasından da harp meydanlarında imha edilmişlerdir.
(1) Sözler, Yirmi Beşinci Söz, Birinci ŞuleSelam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar