"Kur’ân’ın en mühim fesahatini, siz onun selasetinde ve vuzuhunda buluyorsunuz. Halbuki şu ayette nereden nereye atlıyor!" cümlelerinin geçtiği, şeytanın itiraz kısmını açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Sûre-i قۤ وَالْقُرْاٰنِ الْمَجِيدِ i okurken, (...) Şu ayetleri okurken şeytan dedi ki: 'Kur’ân’ın en mühim fesahatini, siz onun selasetinde ve vuzuhunda buluyorsunuz. Hâlbuki şu ayette nereden nereye atlıyor! Sekerattan, ta kıyamete atlıyor. Nefh-i surdan, muhasebenin hitâmına intikal ediyor ve ondan cehenneme idhali zikrediyor. Bu acip atlamaklar içinde hangi selaset kalır? Kur’ân’ın ekser yerlerinde, böyle birbirinden uzak meseleleri birleştiriyor. Böyle münasebetsiz vaziyetiyle selaset ve fesahat nerede kalır?'”
"Elcevap: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın esas-ı i’câzı, en mühimlerinden belagatinden sonra îcâzdır. Îcaz, i’câz-ı Kur’ân’ın en metin ve en mühim bir esasıdır. Kur’ân-ı Hakîmde şu mucizâne îcaz o kadar çoktur ve o kadar güzeldir ki, ehl-i tetkik, karşısında hayrettedirler. Mesela, وَقِيلَ يَا اَرْضُ ابْلَعِى مَاۤءَكِ وَيَا سَمَاۤءُ اَقْلِعِى وَغِيضَ الْمَاۤءُ وَقُضِىَ اْلاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِىِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ kısa birkaç cümleyle Tufan hadise-i azîmesini netâiciyle öyle îcazkârâne ve mucizâne beyan ediyor ki, çok ehl-i belagati, belagatine secde ettirmiş." (Mektubat, 26. Mektup, Şeytanın Küçük Bir İtirazı.)
Selaset: Akıcılık, anlatıştaki kolaylık ve rahatlık. Açık, kolay, akıcı ve ahenkli ifade mânalarına geliyor. Akıcı bir ifadede konu bütünlüğü ve anlaşılırlığı hâkimdir, alakasız bir şekilde, konudan konuya atlamak selaset ile bağdaşmaz.
Fesahat: Sözün; lafız, mana ve ahenk itibariyle kusursuz olması, doğru ve düzgün söyleyiş, açık ve güzel konuşma gibi manalara gelmektedir. Diğer tabirle, lafızların söylenişinin tatlı, manasının da söylenirken hemen zihne girmesidir. Bu keyfiyetlerin birincisi, kelime ve cümle ahengi ile ikincisi de kullanan kimsenin kelime hazinesi ve seçme kudreti ile alakalıdır.
Kur’an selaset ve fesahat açısından mucizedir. Yani selaset ve fesahatin zirvesinde bir üslub ve beyan kullanmıştır. Şeytan yukarıda verdiğimiz bazı ayetleri göstererek, "Selaset ve fesahat bunun neresinde?" diyerek, Kur’an ayetlerine şek ve şüphe atmaya çalışıyor. Şek ve şüphesine sebep olarak da konudan konuya atlamasını gösteriyor.
Hâlbuki beyan ve ifadenin en tatlısı ve en güzeli; îcazdır, yani az sözle çok şeyi ifade etmektir. Kur’an çok büyük safhaları ve merhaleleri bir iki ayet ve cümle ile îcazkârane ifade edip, yani özetleyip diğer safhalara intikal ediyor. Bu intikal ayetler arasında bir ahenksizlik değil, tam tersi bir tefekkür sahası teşkil ediyor. Bunun içindir ki binlerce tefsir yazılmıştır.
Üstad Hazretleri, Kur’an’ın bu harika îcazını misal vererek izah ediyor. Yani Kur’an ayetlerinde mevzudan mevzuya geçilmesi selaseti terk değil, îcazın mucize derecesinde oluşundandır. Buna en güzel misal şu ayettir:
"Ve denildi ki: 'Ey yer, suyunu yut. Ey gök, suyunu tut.' Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cûdî Dağına oturdu. Ve 'Zalimler güruhu Allah'ın rahmetinden uzak olsun.' denildi." (Hûd, 11/44.)
Çok büyük bir hadise, ancak bu kadar veciz ve öz ifade edilebilir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü