"Kur’ân’ın en mühim fesahatini, siz onun selâsetinde ve vuzuhunda buluyorsunuz. Halbuki şu âyette nereden nereye atlıyor!" cümlelerinin geçtiği, şeytanın itiraz kısmını açıklar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Sûre-i قۤ وَالْقُرْاٰنِ الْمَجِيدِ i okurken, (...) Şu âyetleri okurken Şeytan dedi ki: 'Kur’ân’ın en mühim fesahatini, siz onun selâsetinde ve vuzuhunda buluyorsunuz. Halbuki şu âyette nereden nereye atlıyor! Sekerattan, tâ kıyamete atlıyor. Nefh-i surdan, muhasebenin hitâmına intikal ediyor ve ondan Cehenneme idhali zikrediyor. Bu acip atlamaklar içinde hangi selâset kalır? Kur’ân’ın ekser yerlerinde, böyle birbirinden uzak meseleleri birleştiriyor. Böyle münasebetsiz vaziyetiyle selâset ve fesahat nerede kalır?'”

"Elcevap: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın esas-ı i’câzı, en mühimlerinden belâğatinden sonra îcâzdır. Îcaz, i’câz-ı Kur’ân’ın en metin ve en mühim bir esasıdır. Kur’ân-ı Hakîmde şu mucizâne îcaz o kadar çoktur ve o kadar güzeldir ki, ehl-i tetkik, karşısında hayrettedirler. Meselâ, وَقِيلَ يَا اَرْضُ ابْلَعِى مَاۤءَكِ وَيَا سَمَاۤءُ اَقْلِعِى وَغِيضَ الْمَاۤءُ وَقُضِىَ اْلاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِىِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ kısa birkaç cümleyle Tufan hadise-i azîmesini netâiciyle öyle îcazkârâne ve mucizâne beyan ediyor ki, çok ehl-i belâğati, belâğatine secde ettirmiş."(1)

Selaset: Anlatıştaki kolaylık ve rahatlık. Açık, kolay, akıcı ve âhenkli ifade mânalarına geliyor. Akıcı bir ifadede konu bütünlüğü ve anlaşılırlığı hâkimdir, alâkasız bir şekilde, konudan konuya atlamak selaset ile bağdaşmaz.

Fesahat: Sözün; lâfız, mâna ve âhenk itibariyle kusursuz olması, doğru ve düzgün söyleyiş, açık ve güzel konuşma gibi mânalara gelmektedir. Diğer tâbirle, lâfızların söylenişinin tatlı, mânasının da söylenirken hemen zihne girmesidir. Bu keyfiyetlerin birincisi, kelime ve cümle âhengi ile ikincisi de kullanan kimsenin kelime hazinesi ve seçme kudreti ile alâkalıdır.

Kur’an selaset ve fesahat açısından mu’cizedir. Yani selaset ve fesahatin zirvesinde bir üslub ve beyan kullanmıştır. Şeytan yukarıda verdiğimiz bazı ayetleri göstererek, "selaset ve fesahat bunun neresinde" diyerek, Kur’an ayetlerine şek ve şüphe atmaya çalışıyor. Şek ve şüphesine sebep olarak da, konudan konuya atlamasını gösteriyor.

Hâlbuki beyan ve ifadenin en tatlısı ve en güzeli; îcazdır, yani az sözle çok şeyi ifade etmektir. Kur’an çok büyük safhaları ve merhaleleri bir iki ayet ve cümle ile îcazkârane ifade edip, yani özetleyip diğer safhalara intikal ediyor. Bu intikal ayetler arasında bir ahenksizlik değil, tam tersi bir tefekkür sahası teşkil ediyor. Bunun içindir ki binlerce tefsir yazılmıştır.

Üstad Hazretleri, Kur’an’ın bu harika îcazını misal vererek izah ediyor. Yani Kur’an ayetlerinde mevzudan mevzuya geçilmesi selaseti terk değil, îcazın mu’cize derecesinde oluşundandır. Buna en güzel misal şu ayettir:

"Ve denildi ki: 'Ey yer, suyunu yut. Ey gök, suyunu tut.' Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cûdî Dağına oturdu. Ve 'Zalimler güruhu Allah'ın rahmetinden uzak olsun.' denildi." (Hûd, 11/44.)

Çok büyük bir hâdise ancak bu kadar veciz ve öz ifade edilebilir.

(1) bk. Sözler, On Beşinci Söz, Şeytanın Küçük Bir İtirazı.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...