Kur'an'ın "Sutûr-u hâdisâtın altında muzmer hakaikin miftahı" olmasını izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Ve sutûr-u hadisatın altında muzmer hakaikin miftahı..." (İşârâtü’l-İ’caz)

Bu cümlede iki mesele var:

1. Sutûr-u hadisat ile kastedilen nedir?

2. Kur’an sutûr-u hâdisatın altındaki muzmer hakaike (gizli hakikatlere) nasıl miftah olmuştur?

Kâinata bir kitap nazarıyla baksak, hâdisat bu kitabın satırları olur. Mesela:

- Hayat bir hâdisedir ve bu kitabın bir satırıdır.

- Ölüm bir hâdisedir ve bu kitabın bir satırıdır.

- Deprem, kuraklık, sel vs. bir hâdisedir ve bu kitabın bir satırıdır.

- Bulutların sevki bir hâdisedir ve bu kitabın bir satırıdır.

- Yağmurun yağması bir hâdisedir ve bu kitabın bir satırıdır.

- Gemilerin denizlerde yüzdürülmesi bir hâdisedir ve bu kitabın bir satırıdır.

- Ağaçların meyve meyvesi, zehirli bir böceğin bal yapması, elsiz bir böceğin ipeği dokuması, bahar mevsiminde mahlûkatın ihya ve icadı hep birer hâdisedir ve bu kitabın birer satırıdır.

Bu kitabın satırlarını saymakla bitiremeyiz. Şu âlemdeki her bir fiil ve her bir hâdise bu kitâb-ı kebir-i kâinatın bir satırıdır ve bu satırlarda çok hakikatler gizlidir. İşte Kur’an bu gizli hakikatlerin miftahı olmuş ve hâdisatın satırları altında yatan manayı bizlere ders vermiştir.

Sutûr-u hadisattan birisi ölümdür. Peki, bu ölümün manası nedir? Hakikati nedir? Kur’an bu satırın altındaki manayı nasıl şerh etmiş ve bu hakikate nasıl miftah olmuş?

Kur’an birçok ayet-i kerimesiyle, bu satırın manasını bize şöyle şerh etmiştir:

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تَمُوتَ اِلاَّ بِاِذْنِ اللَّهِ كِتَابًا مُؤَجَّلاً

"Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kimse ölemez. Ölüm, vakti tayin edilmiş bir yazıdır." (Âl-i İmran Suresi, 145)

نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ

"Aranızda ölümü biz takdir ettik." (Vâkıa Suresi, 60)

اَلَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً

"Hanginizin daha güzel amel yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur." (Mülk Suresi, 2)

Kur’an bu ayet-i kerimeleriyle, sutûr-u hâdisattan olan ölümün manasını şöyle izah etti:

1. Ölüm tesadüfi bir iş değildir. Ölümü yaratan ve aramızda takdir eden Allah’tır. Allah’ın izni olmadan hiç kimse ölemez.

2. Ölüm, vakti tayin edilmiş bir yazıdır. O yazıdan ne bir saat önce ne de bir saat sonra ölüm vaki olmaz.

3. Ölüm bizler için bir imtihan olarak yaratılmıştır. Hangimizin daha güzel amel yapacağını ortaya çıkarmak için Allah ölümü yaratmıştır.

Ölümün bunlar gibi daha birçok manası vardır ki, Kur’an bu gizli manaları izah etmiş ve ölüm hakikatinin miftahı olmuştur.

Şimdi de sutûr-u hâdisattan olan rüzgârlar hakkında konuşalım. Bakalım Kur’an bu satırın altındaki manayı nasıl şerh etmiş ve bu hakikate nasıl miftah olmuş:

وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ

"Rüzgârları rahmetinin öncesinde müjdeci olarak gönderen O’dur." (Araf Suresi, 57)

وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ

"Rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik." (Hicr Suresi, 22)

وَمِنْ اٰيَاتِه اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ

"Şükretmeniz için müjdeci rüzgarları göndermesi O’nun ayetlerindendir." (Rum Suresi, 46)

Kur’an bu ayet-i kerimeleriyle, sutûr-u hâdisattan olan rüzgârların manasını şöyle izah etti:

1. Rüzgârlar rahmetin öncüsüdür. Rahmet olan yağmuru müjdeler.

2. Rüzgârların başka bir vazifesi de nebatatı aşılamaktır.

3. Rüzgârların gönderilmesi şükretmemiz içindir.

Rüzgârların bunlar gibi daha birçok manası vardır. Kur’an bu gizli manaları izah etmiş ve şu kâinat kitabının bir satırı olan rüzgârların miftahı olmuştur.

Şimdi de sutûr-u hadisattan olan musibetler hakkında konuşalım. Bakalım Kur’an bu satırın altındaki manayı nasıl şerh etmiş ve bu hakikate nasıl miftah olmuş:

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الاَمْوَالِ وَالاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِين

"Andolsun ki sizi mutlaka korkuyla, açlıkla; mal, can ve meyveleri noksanlaştırmakla imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele." (Bakara Suresi, 155)

كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَزيزٍ مُقْتَدِرٍ

"Bütün ayetlerimizi (mucizelerimizi) yalanladılar. Biz de onları aziz ve kudretli bir yakalayışla yakalayıverdik." (Kamer Suresi, 42)

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذيقَهُمْ بَعْضَ الَّذي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

"İnsanların ellerinin kazandıklarından (işlemiş oldukları günahlardan) dolayı karada ve denizde fesat çıktı. Belki dönerler diye, (Allah) yaptıklarının bir kısmını böylece onlara tattırmaktadır." (Rum Suresi, 41)

Kur’an bu ayet-i kerimeleriyle, sutûr-u hâdisattan olan musibetlerin manasını şöyle izah etti:

1. Musibetler Allah’ın bir imtihanıdır; sabredenler için büyük bir mükâfat vardır.

2. Musibetler bazen de insanların işlemiş olduğu günahlar sebebiyle gönderilmektedir. Bu, Allah’ın günahkârları azabıyla yakalamasıdır.

3. Yeryüzü ve denizler insanların işlemiş olduğu günahlar sebebiyle fesada uğramaktadır. Allahu Teâlâ da -günah işleyenler günahlarından belki dönerler diye- musibetlerle onları yakalamakta, işlemiş oldukları günahların küçük bir neticesini onlara tattırmaktadır.

Demek, musibetler bazen imtihan için, bazen günahları sebebiyle helâk etmek için, bazen de günahkârlar günahlarından dönmesi için gönderilir. Sutûr-u hâdisatın bir satırı olan musibetlerin altında daha başka gizli hakikatler de vardır.

Netice: Şu kâinat bir kitap hükmünde olup, her bir fiil ve her bir hâdise şu kitabın bir satırı hükmündedir. Bu satırların altında da çok muzmer hakaik, yani gizli hakikatler vardır. Bu gizli hakikatler hâdiselerin altındaki hikmettir ve işin Allah’a bakan yüzüdür. İşte Kur’an bu gizli hakikatlerin miftahı olmuş; hâdisatın altında yatan hakiki hikmeti keşfetmiş; meselelere mana-yı harfiyle bakıp altındaki hakiki manayı insanlara ders vermiştir.

Kur’an’ın hâdiselerin altındaki gizli hakikatlerin miftahı olmasına dair üç misal verdik ve her misalde üç madde zikrettik. Bu üç misal gibi, diğer hâdisatın altında da çok gizli hakikatler vardır. Yağmurun yağmasından yıldızların hareketine, bulutların sevkinden denizlerin dalgalarına, bahardaki icad ve ihyadan çiçeklerin açmasına kadar, şu kâinatta ne kadar faaliyet ve hâdise varsa, bütün bunların altında da muzmer hakaik (gizli hakikatler) vardır. Bütün bu muzmer hakaike sadece Kur’an miftah olabilmiş ve bütün bu manalar ancak Kur’an ile keşfedilebilmiş.

Bundan da hakikate şöyle bir pencere açılır:

Kâinattaki hâdisatın sahibi kimse Kur’an da onun kelamıdır. Çünkü hâdisatın altındaki gizli manaları bu derece keşfetmek ancak hâdisatın yaratıcısı olmakla mümkündür. Bu keşfi yapan Kur’an kimin ise, hâdisatın faili de odur. Ve hâdisat kimin ise, Kur’an dahi onun kelamıdır.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Yazar:
Okunma sayısı : 1.001
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...