"Levh-i Mahfuz" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Levh-i mahfuz; her türlü değişiklik ve bozulmalardan muhafaza edildiği; olmuş ve olacak bütün varlıkların ve hâdislerin ayrıntılarıyla son halinin yazıldığı kader levhası demektir. Kaderin bu levhasında bir değişiklik olmaz. "Mutlak kader" de benzer bir manaya geldiği için, levh-i mahfuz ile aynıdır; ikisi de Allah’ın ezeli ilminin birer unvanlarıdırlar.
Levh-i Mahfuz, daha çok, ilim ve emir sıfatlarına, plan ve program kısmına bakıyor, onun tecelli ve cevalan ettiği bir mahaldir. Eşyanın suretine ve cismine değil, ilmi ve manevî vücuduna denir. Lehv-i mahfuz, İmam-ı Mübin'in bir divanı olduğunu Üstad Yirmi Altıncı Söz'de ifade ediyor.
"Elhasıl: Madem en basit ve en aşağı derece-i hayat olan nebâtat hayatı bu derece kaderin nizamına tâbidir. Elbette, en yüksek derece-i hayat olan hayat-ı insaniye, bütün teferruatıyla kaderin mikyasıyla çizilmiştir ve kalemiyle yazılıyor."
"Evet, nasıl katreler buluttan haber verir; reşhalar su menbaını gösterir; senetler, cüzdanlar bir defter-i kebirin vücuduna işaret ederler. Öyle de, şu meşhudumuz olan, zîhayatlardaki intizam-ı maddî olan bedihî kader ve intizam-ı mânevî ve hayatî olan nazarî kaderin reşhaları, katreleri, senetleri, cüzdanları hükmünde olan meyveler, nutfeler, tohumlar, çekirdekler, suretler, şekiller, bilbedâhe, Kitab-ı Mübîn denilen irade ve evâmir-i tekviniyenin defterini ve İmam-ı Mübîn denilen ilm-i İlâhînin bir divanı olan Levh-i Mahfuzu gösterir."
"Nasıl küçük küçük cüzdanlar büyük bir kütüğün vücudunu ihsas eder; ve küçük küçük senetler bir defter-i kebirin bulunduğunu iş'ar eder; ve küçük, kesretli tereşşuhatlar büyük bir su menbaınıişmam eder. Aynen öyle de, küçük küçük cüzdanlar hükmünde, hem birer küçük levh-i mahfuz mânâsında, hem büyük Levh-i Mahfuzu yazan kalemden tereşşuh eden küçük küçük noktalar suretinde olan benî beşerin kuvve-i hafızaları, ağaçların meyveleri, meyvelerin çekirdekleri, tohumları, elbette bir hâfıza-i kübrâyı, bir defter-i ekberi, bir Levh-i Mahfuz-u Âzamı ihsas eder, iş'ar eder ve ispat eder. Belki, keskin akıllara gösterir."
"HAŞİYE: ... İmam-ı Mübin, ilim ve emr-i İlâhînin bir nev'ine bir ünvandır ki, âlem-i şehadetten ziyade âlem-i gayba bakıyor. Yani, zaman-ı halden ziyade, mazi ve müstakbele nazar eder. Yani, her şeyin vücud-u zâhirîsinden ziyade aslına, nesline ve köklerine ve tohumlarına bakar. Kader-i İlâhînin bir defteridir. Şu defterin vücudu, Yirmi Altıncı Sözde, hem Onuncu Sözün haşiyesinde ispat edilmiştir."
Buradan da Levh-i Mahfuzun, Kitab-ı Mübin değil, daha ziyade İmam-ı Mübinin bir benzeri olduğu anlaşılıyor.
Küçük bir âlem olan insandaki hafıza kuvveti, büyük bir insan olan âlemdeki levh-i mahfuza işaret eder. Keza ağaçların meyveleri, meyvelerin çekirdekleri, tohumları, hayvanların nutfe ve yumurtaları levh-i mahfuzdan haber verirler.
Kur’an-ı Kerim'de “her şeyin kitapta yazılı olduğu” haber verilir. Müfessirlerin beyanına göre, ilgili ayetlerdeki "kitap"tan murat levh-i Mahfuzdur.
Ezelden ebede kadar her şey Allah’ın ilmindedir. Yine ezelden ebede her şey Allah’ın irade ve kudretiyle yaratılır. Şu kâinat Allah’ın kudretine ayna olduğu ve O’nu gösterdiği gibi levh-i mahfuz da O’nun ilmine ve hafiziyetine aynadır. Kâinatı yaratmak Allah’a mahsus bir mucize olduğu gibi, onda cereyan eden ve edecek her şeyi kaydetmek de O’nun ayrı bir mucizesidir.
Bu büyük mucizenin küçük misalleriyle yeryüzündeki mahlûklar adeta dolup taşmaktadır. Bir meyve ağacının plan ve programını bütün çekirdeklerine yerleştirmek, hayretle tefekkür edilmesi gereken büyük bir hadisedir. Aynı şekilde bütün kuşların ve balıkların planları yumurtalarında yazılmakta, insanlar ve diğer birçok canlıların nutfeleri de onlardan çıkacak mahlûkun bütün özelliklerini şifre olarak taşımaktadır.
İnsanın, diğer canlılardan ayrılan, çok mühim bir hususiyeti vardır. Onun beden yapısı nutfede özet olarak yazılmakla birlikte, cüz’i iradesini hayır veya şerde kullanarak işlediği ameller de levh-i mahfuzun en güzel misali olan hafızasında kaydedilir.
Nutfeler neslin devamına hizmet ettikleri gibi, hafızalar da mahşer meydanındaki büyük muhasebede birer senet olacaklardır.
Hafızanın bu dünyadaki en mühim bir fonksiyonu ise, insanlık âleminin ilim ve teknik sahasındaki terakkisine hizmet etmesidir. Hayvanlar âleminde terakki olmadığı gibi, günah ve sevap da yoktur. İlk arı ne yapıyorsa bugünkü arı da aynı şeyleri yapmaktadır. İlk arının ruhu ne kadar saf ve berrak ise, günah ve isyandan ne kadar uzak ise günümüzün arıları da öyledir.
İnsan son nefesine kadar iyi veya kötü işler yapabilmektedir. Bu hâl gösteriyor ki, hafıza ölüm ötesi içindir.
Çekirdeklerde, tohumlarda ve hafızalardaki kaydın mahiyetine gelince, bu konuda Nur Külliyatı’ndaki şu ifadeler bize ışık tutar: “Cenâb-ı Hakk’ın zâtı mahlûkata benzemediği gibi ef’âli de benzemiyor.”
Arının zâtı örümceğe benzemediği gibi, bal vermesi de ipek örmeye benzemez.
Ceviz ağacının zâtı incir ağacına benzemediği gibi, ceviz vermesi de incir vermeye benzemez.
Güneşin zâtı okyanuslara benzemediği gibi, alev saçması da balık üretmeye, havayı temizlemeye benzemez.
Kendi vücudumuza dönelim. Gözümüz kulağımıza benzemediği gibi, görme de işitmeye benzemez.
Cenâb-ı Hak, bütün varlıklara ayrı ayrı zâtlar vermiş, ayrı vasıflar takmış ve ayrı vazifeler yüklemiştir. Allah’ın zâtı, yarattığı hiçbir varlığın zâtına benzemediği gibi fiileri, işleri de mahlûkatınkine benzemez. Bunlardan birisi de“hıfz etme, muhafaza etme, mahlûkun bütün özelliklerini genetik şifrelerde yazma” fiilidir.
Allah bir ağacın bütün yaptıklarını çekirdeğinde özetler. Biz de okuduğumuz bir kitabın özetini çıkarırız ama bizim özetimizde kitabın bütün ayrıntıları yoktur. Onu bir başkasına okutsak, kitaptaki bilgilerin büyük kısmından mahrum kalır. Ama Allah’ın çekirdeklerdeki kaydı böyle değildir. Koca bir ağacı küçük bir çekirdekte özetlediği halde, o ağacın hiçbir özelliği bu özetin dışında kalmaz.
Levh-i mahfuza, “bütün tohumlar, çekirdekler, nutfeler” ayna olmakla birlikte bu konuda da en güzel örnek “ahsen-i takvimde” yaratılan insandadır.
Hafızada her şey kaydedilir, fakat bizim yazı ile kaydetmemiz gibi değil. Hafızadaki bu harika kaydı anlamaktaki aczimiz, levh-i mahfuzu anlama konusunda da geçerlidir.
Hafızamızda bir hâdisenin bütün safhaları kaydolduğu gibi, o vaka ile ilgili şahısların şekilleri ve sesleri de kayıtlıdır. Bunun en ileri şekli levh-i mahfuzdaki kayıttır. Onda da her şey, her şeyiyle, en mükemmel şekilde kayıt altına alınmıştır.
Nur Külliyatı’nda mahlûkatın kalem-i kudretle yazıldığı çokça zikredilir. Burada kudretin icraatı kalemle yazmaya benzetilmiştir. Mahlûkat Allah’ın bir sıfatı olan kudretle yazıldığı gibi, onların bütün halleri ve işleri de diğer bir İlâhî sıfat olan ilimle bilinmekte ve kaydedilmektedir.
Kitab-ı Mübîn şu varlık âleminde boy gösteren her şeyin yaratılış plânını ve programını ifade ediyor. Meyvelerin çekirdeklerinde, canlıların yumurtalarında yahut nutfelerinde kendilerinden çıkacak varlıkların bütün özellikleri yazılı. Ve bu kayıtlar Kitab-ı Mübînden haber veriyorlar.
Öte yandan, bir çekirdek hangi bahçeye ekilecek, ne zaman haylaz bir çocuk bir dalını koparacak, hangi tarihte nasıl bir fırtınaya maruz kalacak, ne gibi zararlar görecek, sonunda ne olacak, kesildikten sonra nereye götürülecek ve ne yapılacak?
Bütün bunları o genetik şifrede bulmak mümkün değil. Bunlar da yine İlâhî ilim dairesinde meydana geldiğine göre, bütün bu safhalar da yine bir kitaba göre vücut bulmalı. İşte bu kitap, İmam-ı Mübîn’dir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar