"Maddi terakkiyatın içerisinde manevi bir sukut” olmaması için ilim adamları nasıl bir yol takip etmelidirler; esas gayeleri ne olmalıdır?
Değerli Kardeşimiz;
Kâinata ve içindeki eşyaya ve sebeplere mana-yı ismiyle bakan, yani onları müstakil ve yetkili varlıklar olarak vehmeden bir kimse, maddi yönde ne kadar terakki ederse etsin, sadece nefsini ve enaniyetini kabartmış olur ve Karun gibi yaptıklarını kendi hünerine ve ilmine vermekle manen sukut eder.
Kâinat kitabını Allah’ın eseri, ondaki kanunları da yine onun kanunu bilerek araştırma yapan kimsenin ilmi, her gün biraz daha inkişaf eder, hayreti durmadan artar. Bu mana-yı harfiyle bakış sonucu, Allah’ın sanatına, hikmetine ve rahmetine gittikçe daha çok hayran olur, imanı ziyadeleşir.
On İkinci Söz’deki Kur’an misaliyle çok güzel nazara verildiği gibi, bu kâinat kitabını Allah’ın ilim ve hikmetinin bir aynası olarak incelemeyen kimsenin hâli, elindeki Kur’anın ilahi ferman olduğundan gafil olarak, ondaki harflerin özellikleri ve yazıldıkları maddelerin karakterleri hakkında eser veren kişinin hâline benzer. Bu kimse, o Kur’anın manasına hiç yanaşmadan sadece harflerin maddi özellikleriyle alakadar olmakla, ilmini değil cehlini artırmış olur. Böyle kimseler, maddi yönden birtakım kazançlara sahip olabilseler bile, manevi yönden sukut, yani düşüş hâlindedirler.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü