"Mahlûkat", "Masnuat", "Mevcudat", "Varlık" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
"Mahlûk"; yaratılmış, yoktan var edilmiş olan eşya demektir. Eşya yaratılmış olan bütün varlıkların ortak bir ismidir. Yani Allah’ın Zat-ı Akdes’i, sıfatları ve isimleri dışında her şey mahlûktur.
Eşyanın kendi içinde türlere ve sınıflara ayrılması, kiminin daha latif, kiminin daha kesif olması, bu kaide ve esası bozmaz. Yani meleklerin, kanunların, ruhların latif ve mücerret olmaları, onları mahlûk olmaktan çıkarmaz.
Aynadaki yansıma, düşüncedeki hayal, akıldaki fikir, kalpteki sevgi, vicdandaki hissiyat, dağdaki taş, nehirdeki su, ağaçtaki meyve, hepsi mahlûk sınıfındandır ve hepsinin halıkı Allah’tır.
Bir şeyin mahlûk olmasının ölçüsü ağırlık, hacim, şekil, boy ve en değildir. Ağırlığı, hacmi, şekli, boyu ve eni olmayan şeyler de mahlûkturlar. Meselâ; kalp, sevgi, ruh, akıl ve fikir maddî değildirler, ama onlar da eşya kavramının içinde oldukları için mahlûkturlar.
Mahlûk Hâlık isminin cilvesi ile zuhura gelmiştir ve yaratılmış manasındadır. Mahlûkat, mahlûkun çoğuldur.
Mahlûkat; halk olunmuş, yaratılmış demek olup, Halık sıfatına matuf bir kelimedir. Allah’tan gayrı her şey istisnasız mahlûktur.
Mevcud, Mûcid isminin cilvesi olup var olan veya vücud verilmiş manasındadır. Mevcûdat ise, mevcudun çoğuludur.
Mevcudat; var olan her şey demek olup, Allah’ın Vücud sıfatına matuf bir kelimedir. Evet, bütün varlıklar varlığını Allah’ın Vacibü'l-Vücud olan varlığına borçludurlar ve O’nun ile kaimdirler. Yani mevcudatı yokluktan varlık âlemine çıkaran Allah’ın sonsuz kudret sıfatıdır.
Istılahta ise; Allah’ın ezelî ilminde ilmi bir vücutla bulunan şeylerin harici bir vücuda intikal etmesi demektir. Tıpkı binanın plan ve projesinin bina şekline intikal etmesi gibi. Ezbere bildiğimiz bir şiir zihnimizde ilmî bir varlığa sahiptir. Yazdığımızda ise gözle görülür hale gelir. İşte, bütün varlıklar, yaratılmazdan önce Allah’ın ilminde mevcutturlar; yani mevcudat-ı ilmiye idiler. Yaratıldıklarında ise, haricî bir vücut kazandılar.
Mevcudat vücud-u ilmî ve vücud-u harici olmak üzere iki kısımdır. İlm-i İlahide malum olup kudret dairesine geçmemiş imkanî vücudların tamamı vücud-u ilmîyeye dâhildir. Adem-i harici veya ayan-ı sabite (1) ile de isimlendirilir. Mahlûk ise daire-i ilimden daire-i kudrete geçen imkani mahiyetlerdir. Bu cihetle mevcud kavramı mahlûka göre daha geniştir. Vücud-u harici sahibi mevcudlar aynı zamanda mahlûkturlar.
"En büyük bir nimet olan vücudu, bu vücudumda büyütmek ve çoğaltmak için hayatı verdi. Ve o hayatla o nimet-i vücudum âlem-i şehadet kadar inbisat edebiliyor." (2)
İfadesince; vücudun inbisatı vardır. Maddî vücud gibi hayat, insaniyet ve İslamiyet ile manevî ve geniş vücud daireleri vardır.
"İcad, inşa veya başka bir kelimeye tercihan yaratılışın güzel şeklini ifade eden خَلَقَ tâbiri, insanlardaki istidadın sedad ve istikametçe ibadete elverişli olduğuna işarettir." (3)
İfadesine bakılırsa halk, yaratılışın güzel şeklini ifade eder.
"Eğer yalnız Mevcud ve Vâcibü’l-Vücud ve Vâhid-i Ehad isimleri hakikî tutulup öteki isimler onların içine gölge olmak haysiyetiyle alınsa, o esmâya karşı bir haksızlık hükmüne geçer." (4)
İfadesine göre; mevcud, vücud sıfatıyla tavsif edilmiş, var olan, varlığı kendinden olan manasında esma-i İlahiyeden sayılabilir. Fakat mahlûk sadece mümkinata ıtlak edilebilir.
"İnsanın sair zîhayatlar üstündeki tefevvuku ve rütbesi ise, yüksek seciyeleri ve cemiyetli istidatları ve küllî ubudiyetleri ve geniş vücudî daireleri itibarıyladır." (5)
Varlık kelimesi de mevcudat ile aynı manaya gelmektedir. Varlık, Türkçe bir kelime, mevcud ise Arapça bir kelimedir. Risale-i Nurlarda ekseri olarak aynı manaya gelen kelimeler çokça zikredilir.
Masnuat: San'atkârâne yapılan şeyler demektir ki, Allah’ın Sani ismine matuf bir kelimedir. Evet, kâinat ve içindeki her bir varlık bedi, garip ve mükemmel birer eserdir, hepsinin sanatkârı Allah’tır.
Bu üç kelime Allah’tan gayrı her şeyi içine alan umumi ve muhit kelimelerdir. Bu yüzden, bütün yaratılmış varlıklar bu üç kelimeye misal teşkil ederler.
Dipnotlar:
(1) bk. Mektubat, On Beşinci Mektup, Altıncı Sual.
(2) bk. Şualar, Dördüncü Şuâ, Üçüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye.
(3) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Sûresi, 21-22. âyetin tefsiri.
(4) bk. Mektubat, On Sekizinci Mektup, İkinci Mesele-i Mühimme.
(5) bk. Şualar, On Birinci Şuâ, Sekizinci Mes'elenin bir Hülâsası.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar