"Mecmu-u kâinatın yüzüne, envâın birbirine karşı gösterdikleri teavün, tesanüd, teşabüh, tedahülden mürekkep..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"ÜÇÜNCÜ ALÂMET VE HÜCCET"
"Mecmu-u kâinatın yüzüne, envâın birbirine karşı gösterdikleri teavün, tesanüd, teşabüh, tedahülden mürekkep geniş bir sikke-i vahdet konulduğu gibi, zeminin yüzünde de dört yüz bin hayvanî ve nebatî taifelerden mürekkep bir ordu-yu Sübhânînin ayrı ayrı erzak, esliha, elbise, talimat, terhisat cihetinde gayet intizamla, hiçbirini şaşırmayarak, vakti vaktine verilmesiyle koyduğu o sikke-i tevhid misilli, insanın yüzüne de her bir yüzün umum yüzlere karşı birer alâmet-i fârika bulunmasıyla koyduğu sikke-i vahdâniyet gibi, her bir masnuun yüzünde, cüz'î olsun küllî olsun, birer sikke-i tevhid ve her bir mahlûkun başında, büyük olsun küçük olsun, az ve çok olsun, birer hâtem-i ehadiyet müşahede edilir. Ve bilhassa zîhayat mahlûkların sikkeleri çok parlaktırlar. Belki, her bir zîhayat kendisi dahi, birer sikke-i tevhid, birer hâtem-i vahdet, birer mühr-ü ehadiyet, birer turra-i samediyettirler."(1)
Teavün: Kelime olarak; yardımlaşma demektir. Kâinatın bütün parçaları arasındaki şiddetli münasebete kinaye olan bir kelimedir. Havanın toprağa yağmur, toprağın havaya buhar vermesi, bir çeşit yardımlaşmadır. Güneşin toprakta yağmuru buharlaştırması da yardımlaşmadır. Kâinatın her bir cüz’ünde bu şekilde sayısız yardımlaşmalar var. Bu da Allah’ın varlığına ve birliğine en büyük bir delildir. Bir Zât var ki birbirinden habersiz ve birbirini tanımayan unsurları birbirinin yardıma koşturuyor.
Tesanüd: Dayanışma içinde olmak demektir. Yine yardımlaşmada olduğu gibi, kâinatın en küçük parçasından en büyük galaksilerine kadar her şey arasında bir dayanışma ve yardımlaşma mânası hükmediyor. Kâinatın bir ucundaki bir küre ile diğer ucundaki küre arasında bizim idrakinden aciz kaldığımız gizli ve ince bir dayanışma mevcuttur. Dayanışma yardımlaşmaya nisbetle, biraz daha geniş bir halkadır.
Kâinatın umumunda unsurlar arasında muazzam bir yardımlaşma, dayanışma ve birbirinin ihtiyacına cevap verme vardır. Kâinatta görünen bu muazzam yardımlaşmayı iki şekilde izah edebiliriz.
Birincisi; kâinattaki her bir şeyin, birbirini görür birer gözü, birbirini tanır birer ilmi, birbirinin imdadına koşacak bir kudretinin olduğunu varsaymaktır. Halbuki toprak, ateş, su ve havada bir ilim, bir irade, bir şuur, bir kudret işareti görülmüyor. Tabiat dediğimiz şey kör, sağır, dilsiz ve cansız varlıklardan müteşekkildir.
Mesela; tarla benim midemdeki açlığı görüyor ve bana yardım etmek için patatesi diğer arkadaşlarının da yardımı ile yaratıyor. Çünkü tarlanın tek başına patatesi yaratması mümkün değildir, patatesi yapabilmesi için havanın oksijenine, güneşin ışık ve ısısına da ihtiyacı var. Yani insanın midesindeki açlık duygusu ile bütün kâinat arasında sıkı bir münasebet, kuvvetli bir alâka bulunuyor. Mideyi kim icad etti ise; kâinatı da O'nun icad etmesi gerekiyor. Gözü kim yarattı ise gözün görmesine vesile olan güneşi ve ışığı da O'nun yaratması icap ediyor vesaire. Misalleri çoğaltabiliriz.
İkincisi; kâinattaki dayanışma ve yardımlaşmanın her şeyi gören, bilen ve her şeye gücü yeten bir Allah’ın yaratması ile olduğunu kabul etmektir. Allah sonsuz ilmi, iradesi ve kudreti ile kâinatı birbirinin imdadına koşturuyor, her şey O'nun emri ile hareket ediyor. Her şey O'nun emrini dinleyen bir askeri ve bir memurudur. Ya tek bir İlahı kabul edeceksin ya da kâinattaki unsurlar adedince İlahları kabul etmek durumunda kalacaksın. Makul olan tek bir İlahı, tek bir Allah’ı kabul etmektir.
İşte kâinattaki bu muazzam tesanüd ve yardımlaşma; kâinatı bölünmez ve parçalanmaz bir bütün haline getiriyor. Bu bütün ise bir tek Allah’a aittir. Çünkü bir elmayı icad etmek, bütün kâinatı bir fabrika gibi çalıştırmaya vabestedir. Elma kimin ise elmanın teşekkülünde fabrika gibi çalışan kâinat da O'nundur.
Kâinattaki unsurlar arasındaki mükemmel yardımlaşma ve dayanışma Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden kat’î bir delildir. Zira cansız, şuursuz unsurların yardımlaşma, dayanışma, gibi şuur ve irade gerektiren fiilleri icra etmesi mümkün değildir.
Teşabüh: Mahlûkat arasındaki benzerliklerin ustasının ve san’atkârının tek olduğuna işaret etmesidir. Mesela, her insanda iki göz, iki kulak, bir burun ve bir ağızın olması, San’atkârının bir olduğunu gösterir. Kâinattaki bütün bu benzerlikler ve müşterek noktalar, hepsi Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren kat’î delillerdir.
Tedahül: Kâinattaki her bir mahlûkun iç içe geçmesi ve şiddetli bir şekilde girift bir intizama tâbi olmasıdır ki, bu mâna kâinatı adeta bölünmez ve parçalanmaz bir bütün hükmüne getiriyor. Hal böyle olunca, parça kimin ise bütün de onundur. Tarla kiminse tarladan çıkan mahsul de onundur. Tarla ile mahsul arasındaki tedahül yani girift yapı, sahibinin birliğini gösteriyor.
Ayrıca, kâinat büyük bir kışla, milyonu aşkın bitki ve havyan türleri ise bu kışladaki sübhanî bir ordu gibidir. Hepsinin elbisesi, silahı, erzakı, ta’lim ve terhisi birbirinden farklı; bütün bunları şaşırmadan, karıştırmadan, vaktinde mükemmel bir şekilde temin edip yaratmak, Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden kat’î ve mu’cizevî delillerdir.
Biz küçük bir tefekkür kapısı açtık, bunu tafsil edip genişletmek mümkündür.
(1) bk. Şualar, İkinci Şua, Üçüncü Makam.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
her insanın yüzünde kulak burun göz aynı yerde olduğu için birlik sikkesi var denilmiş fakat bazılarının kulka burun göz yerleri değişik oluyor çok az da olsa onları birlik sikkesi ne dahil etmeyecek miyiz onlar nasıl olur vahidiyet acisindan
Hastalıkların bir hikmeti de sıhhatin ve sıhhate bağlı nimetlerin kıymet ve değerini anlamamız içindir. İnsan genellikle elindeki nimetlerin değerini anlamakta zorluk çekiyor Allah’ta bu nimetleri ihsas etmek ve hatırlatmak için zaman zaman hastalıkları insana musallat ediyor.
Mesela göz çok büyük bir nimettir körlük ise bu nimetin değerini bildiren kıymetini hatırlatan arızi bir hastalıktır. Gözü normal olan birisi anormal gözü olan birisini gördüğünde elindeki nimetin değerini hissediyor. Bu ölçü diğer azalarımız içinde geçerlidir.
Allah kainatı alelekser bir düzen içinde ve estetik şekilde yaratmış ama bunun yanında bu düzenin bu estetik değerlerin anlaşılabilmesi için bazen anormal örnekleri de koymuş. Herkes görürken bazılarının kör olması gibi.
Böyle az ve küçük örnekler genel kaide ve önermelere zarar vermez istisnalar kaideyi bozmaz ifadesinde olduğu gibi...