Medeniyet harikaları ve fenler; "yaş-kuru her şeyin Kitab-ı Mübinde bulunduğu" hükmü içerisinde ne kadar yer işgal edebilir? Kur’an’ın tenzil gayesinde bu meseleler murad olarak nazara verilmiyor. Remiz, işaret, ibham ile kastedilen meseleler, bunlar mı?
Değerli Kardeşimiz;
"Beşerin sanat ve fen cihetindeki terakkiyatlarının neticesi olan havârik-ı sanat ve garaib-i fen olarak tayyare, elektrik, şimendifer, telgraf gibi şeyler vücuda gelmiş ve beşerin hayat-ı maddiyesinde en büyük mevki almışlar. Elbette umum nev-i beşere hitap eden Kur'an-ı Hakîm, şunları mühmel bırakmaz. Evet, bırakmamış..."(1)
Metnin devamında belirtildiği gibi, Kur’ân-ı Kerîm medeniyet harikalarını mühmel bırakmamış, ya peygamber mucizeleriyle yahut bazı tarihi hadiselerle onlara da işaret etmiştir. Bu harikalara birer işaret kâfidir, Üstad'ın ifadesiyle onların “bahs-i Kur’ânîde hakları” o kadardır.
Medeniyet harikaları, Allah’ın insanlar eliyle ihsan ettiği birer nimet olarak değerlendirilirse, bunlardan yapılan bahisler de Allah’ın varlığına, birliğine, ilim ve hikmetine birer delil olarak düşünülebilir. Ancak, çoğu insan bu buluşları ilim adamlarının şahsi gayretlerine ve kabiliyetlerine verdikleri için, onlardan bahsetmek Kur’ân’ın temel maksatları içinde çok cüz’î bir yer tutuyor.
Hâlbuki bütün hayırlar Allah’tandır; onun elindedir. Işık, Güneş'in meyvesi; elma, ağacın meyvesi; bakış, gözün meyvesi olduğu gibi, düşünme de aklın meyvesidir. Meyveleri sebeplere bağlayan Cenâb-ı Hak, medeniyet hârikalarını da insanların fikir ve araştırmalarına bağlamıştır. Bunlar yapılmadıkça o meyvelere ulaşılmaz.
1) bk. Sözler, Yirminci Söz, İkinci Makam.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü