Miras şeriata göre mi, yoksa medeni kanuna göre mi taksim edilmeli?
- Selamun aleyküm değerli kardeşler. Üstadımız Bedîüzzaman Said Nursi Hz. miras hukukunda şeriata göre olan taksimatında hem adalet hem de merhametin olduğunu ifade eder. Erkeklerin 2/3 kız çocukların ise 1/3 mirastaki hakları olduğunu biliriz. Lakin zamanla gelen hürmetsizlik ve alakasızlık, erkekleri bu haklarından Kader mahrum ettiğini belirtir. Medeni kanunların gelmesiyle herkes bire bir alırken, erkeklere bir nevi adaletsizlik yapıldı, lakin Kastamonu Lahikasında Üstadımız bu konuyu tam izah eder.
- Benim sorum şu olacak: Bugünkü miras şeriata göre mi pay edilmesi lazım, yoksa Allahın izin verdiği, müsade ettiği, erkeklerin hürmetsizliklerinden kaynaklanan mahrum bırakıldıkları medeni kanunlarına göre mi taksim edilmesi gerekir?
- Biz Allahın şeriatın başımızın üstünde taşır ve O'ndan gelen her emire boyun eğeriz. Fakat bu hususta Allah bu duruma müsade ettiği için, bu zamanda neyin uygulanması gerekir?
- Erkek kardeşler hem hürmetten, hem saygıdan hem de anneye bakmakla ilgili olan vazifelerini yerine getirmemek suretiyle, mal paylaşımına gelince şeriatı istemektedirler. Neyin yapılmasını söylerseniz sevinirim, zira akıllar çok karıştı bu durumda.
Değerli Kardeşimiz;
Öncelikle şunu ifade edelim, Kur’an’ın emir ve yasakları ebedidir ve şartlara göre değişmez. İslam miras hukuku da elan geçerli olup nesh edilmiş değildir. Bunun aksini iddia etmek imanı zedeler. İman sahibi birisi, mal paylaşımını İslam miras hukukuna göre pay etmekle mükelleftir. Aksi hâlde (pay sahibi helal etmemişse) hak yemiş ve harama girmiş olur.
İslam miras hukukunu reddedip, "Bu zamanda bu olmaz!.." derse küfre girmiş olur. İman, Allah'ın (c.c) Kur'an-ı Kerim'de ve Peygamberimiz (asm) vasıtasıyla emrettiği hükümlere inanmakla olur. Bunlardan bazılarını kabul edip bazılarını etmemekle, kişi gerçek imana kavuşamaz. Ama bunun haram ve yanlış olduğunu bilerek yapsa günahkar olur, küfre girmez.
İkincisi; Üstadımız işin kader cihetini tahlil ediyor. Yoksa "Kader böyle hükmetmişse -haşa- Allah'ın kanunu değil, mevcut yasalar geçerlidir." diyerek beşerin zulmünü tasdik ediyor değildir. "Kader adalet eder beşer zulmeder." kaidesince beşerin bazı bozuk hâllerinin, kadere zalim beşerin bu tarz bir zulmüne müsaade ettirmiş ve fetva vermiş olabilir. Ama bu durum, şeriatın kesin hükmünü hükümlükten düşürmüş olmuyor, zira hüküm bakidir.
Üçüncüsü; insanların bir günahı yaygın bir şekilde işliyor olması, o günahı helal yapmaz ve hükmünü değiştirmez. "İnsanların büyük bir kısmı farz namazı kılmıyorsa o hâlde namazın hükmü düştü." diyemeyiz. Aynı durum miras hukuku için de geçerlidir. Miras hukuku muhkem bir şekilde ayetlerle belirlenmiştir. Bunu reddedip kabul etmemek, imanı yakar ve siler.
Müslümanın, Yüce Allah’ın koymuş olduğu hükümlere uyması gerekir; aksi takdirde manen sorumlu olur. Mirasla ilgili hükümler de bunlardan biridir. Dolayısıyla, varislerin haklarına düşene rıza göstermeleri ve diğerlerinin haklarına tecavüz etmemeleri gerekir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm’de mirasla ilgili hükümler bildirildikten sonra devamla şöyle buyurulur:
“İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere koyar.” (Nisa, 4/13).
Şu kadar var ki varisler, miras ile ilgili ayetleri inkâr etmemek ve miras hükümlerini adaletsiz bulmamak kaydıyla, mirası kendi aralarında rızaya dayalı olarak diledikleri gibi paylaşma hakkına da sahiptirler. Bu durumda, Allah’ın mirasla ilgili olarak koymuş olduğu hükümlere muhalif davranmış olmazlar.
İlave bilgi için tıklayınız:
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Allah ebeden razı olsun, büyük bir yükten bizi kurtarmış oldunuz bu cevap ile...