"Muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir." ifadesini nasıl anlayabiliriz, izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Ruhanî lezzetler de cismanî lezzetler de Allah’ın birer ikramıdır. “İman, marifet, muhabbet" kalbin ve ruhun rızıklarıdır ve manevi lezzetleridir.

Kulun şeref ve izzeti, Allah indindeki kıymet ve değeri marifetullahtaki derecesi nisbetindedir. Dünyanın lezzetleri helal dahi olsa anidir, fânidir. Marifet ve irfana dair olan lezzetler ruhun ve kalbin gıdası olduğu için ebedîdir.

Bir nimet içinde, her aza ve duyguya hitap eden ayrı ayrı lezzetler vardır. Mesela, bir elmanın içinde hem göze, hem dile, hem buruna, hem de mideye hitap eden ayrı ayrı lezzetler vardır. Her bir azanın o nimetten aldığı haz ve lezzet, birbirinden farklıdır hatta birbirine zıttır. Dil tadarak lezzet alır, göz bakarak lezzet alır, akıl tefekkür ile lezzetlenir, kalb ise severek haz alır.

Nimetin, maddi ve manevi olmak üzere iki türlü lezzeti vardır. Nimetin maddi lezzeti, insanın maddi azalarına hitap eder; manevi lezzeti ise manevi duygu ve latifelere hitab eder.

Nimetin manevi lezzeti, nimet içindeki nimeti veren eli görmektir. Yani nimetten, nimeti verene intikal etmektir. İşte nimet içinde nimeti vereni görmek de ve ona karşı perestiş etmek de maddi lezzetten daha ziyade bir lezzet vardır.

Mesela, padişah bize bir hediye gönderse, hediyenin kendisinden ziyade, padişahın göndermiş olması bizi daha çok mutlu eder. Hatta hatıra olsun diye o hediyeyi evimizin baş köşesine asar ve her gelene gösteririz.

Aynen bunun gibi Allah’ın bütün nimetlerinde de bu mâna esastır. Bir elmanın maddi lezzetin yanında, elmayı ikram ve ihsan eden Allah’ın in’am lezzeti de vardır. Zira Allah bizimle ilgili herşeyi bildiğinden bizi muhatap alarak bize ikram ve ihsanda bulunuyor. Bu, onun kullarına bir iltifatı, bir ikramıdır. İşte bu iltifat ve ikram o nimetin maddi lezzetinden daha hoş, daha büyük bir lezzettir.

Muhabbetullah, insan kalbinde tecelli eden kudsî bir his ve manevi bir lezzettir. İnsandaki bütün manevi latifeler ve hasseler muhabbetullahtan ayrı ayrı telezzüz ederler. Elbette insanın aslını ve esasını teşkil eden ruh da bu manevi lezzetten kendi şanına yakışan mahiyetini bilmediğimiz bir lezzet alacaktır.

Manen terakki etmiş büyük zatlar, mütemadiyen kalplerinin halka değil, Hâlık’a teveccüh etmesi üzerinde durmuşlardır. Ne dünyaya ne de ahirete değil, bu mülklerin Malik’inin rızasına ve yakınlığına talip olmuşlardır. Onun marifet ve muhabbetiyle kalplerde hasıl olan manevi feyiz ve lezzetlerin yanında, cennetin bütün maddi lezzetlerinin çok gerilerde kalacağını ifade etmişlerdir.

O bahtiyar zevatın akıl ve kalpleri, dünyanın ve cennetin cismani lezzetlerine değil, onlarda tecelli eden ilahi isimlere ve sıfatlara teveccüh etmiştir. İşte bu seviyeye gelen bir veli, "Lütfunda hoş, kahrında hoş" diyerek, her türlü ilahi tecelliden zevk ve lezzet almaya başlar.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 8.901
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...