"Muhammed (a.s.m.)’in getirdiği nur ile kâinatın mâhiyeti, kıymeti, kemâlâtı ve içindeki mevcudatın vazifeleri ve neticeleri ve memuriyetleri ve kıymetleri bilinir, tahakkuk eder." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Allah, kâinatı, kendi isim ve sıfatlarını göstermek ve tanıtmak için mükemmel bir san’atla yarattı. İnsan sadece mücerred aklı ile bu harika san’at eserlerini, kâinat üstünde tecelli eden isim ve sıfatları göremiyor ve okuyamıyor. Bunun için de bir muallime, mürşide ve tercümana muhtaçtır. İşte Allah kâinattaki bu tecellileri insanlığa ders verip okutacak bir kitap ve muallim göndermiştir. Bu kitap, Kur’an-ı Kerim, muallim ise Hz. Muhammed (asm)'dir.
"Üstadı mutlak, Muktedâyı Küll, Rehberi Ekmel olan” Resul-i Ekrem Efendimiz (sav.) son resul olarak âlemlere rahmet olarak gönderilince bütün âlem nurlandı, kış bahara döndü. Cenab-ı Hakk’ın varlığına ve birliğine delil olan bütün enfüsî ve afakî deliller, o büyük rehberin, o eşsiz pişdarın ve o en büyük mürşidin sayesinde okundu ve anlaşıldı. Bütün âlemleri en mükemmel bir şekilde okuyan Habib-i Kibriya Efendimiz (sav.) insanlara Ezel ve Ebed Sultanı olan Allah’ı anlattı, O’na iman etmeye ve yalnız O’na kul olmaya davet etti. Vahid ve Ehad olan Allah’ın emir ve yasaklarını tebliğ etti. İmanın esaslarını, ubudiyetin esrarını, yaratılışın sırrını ve hikmetin inceliklerini harika bir şekilde ders verdi.
Peygamber Efendimiz (asm) hem kâinat kitabını insanlığa ders veren en büyük muallim hem de Allah’ın bütün isim ve sıfatlarına en parlak ve en mükemmel bir aynadır. Habib-i Kibriya Efendimizin her hareketinde, her tavrında ve her sözünde nice hikmetler ve alınacak dersler vardır. Resul-i Ekrem Efendimiz (sav.), her hususta bütün insanlık için en güzel bir model, en mükemmel bir rehber, eşsiz bir mürşid-i hakiki ve numune-i imtisaldir.
Evet, onun tavrı, ahlakı, konuşması, susması, oturması ve kalkması, tamamı ile Allah’ın isimlerinin manasını ders veren canlı bir mektep gibidir. Kâinatta azametle tecelli eden İlahi isimler, Hazret-i Peygamber (asm)'in mahiyet aynasında daha berrak ve bedihi bir şekilde tecelli ediyor.
Mahiyet; bir şeyin ne olduğunu bütün ahvali ile ifade etmektir. Mesela, insanın mahiyeti denildiğinde, insanın fıtratında ne var ne yok hepsini içine alır. Ruh, kalp, beden, duygular hep bu mefhumun içindedir.
Kâinatın mahiyeti denildiğinde de; umumundaki bütün maksatlar, gayeler ve hikmetler anlaşılır. Evet, Allah kâinatı kendi isim ve sıfatlarını göstermek ve tanıtmak için yaratmıştır. Bu İlahî maksatları insanlığa ders veren ise, Peygamber Efendimiz (asm) ve onun getirmiş olduğu İslam nurudur.
"Hem Sâni-i Âlemin nihayet cemâlde olan kemâl-i san’atı üzerine enzâr-ı dikkati celb etmek, teşhir etmek istemesine mukàbil, en yüksek bir sadâ ile dellâllık eden, yine bilmüşahede o zâttır."
Allah, kendi sonsuz kemalini insanlara gösterip ilan etmek istemiştir. Her şeyi en mükemmel ve en güzel olarak yaratan Cenâb-ı Hakk’ın bu ilâhî san’at eserlerini en ileri derecede temaşa ve tefekkür eden, başkalarına da ilan eden Resûlullah Efendimiz'dir (asm).
"Hem bütün âlemlerin Rabbi, kesret tabakatında vahdâniyetini ilân etmek istemesine mukàbil, en âzamî bir derecede, bütün merâtib-i tevhidi ilân eden, yine bizzarure o zâttır."
Allah, kesret tabakası olan kâinatta varlığını ve birliğini ilan etmek istemesine mukabil, Peygamber Efendimiz (asm) bu İlahi maksadı bütün incelikleri ve hikmetleri ile ilan edip ders veriyor.
Mahlûkat âleminin tamamı kesret tabakasıdır, hepsinin Hâlık’ı bütün âlemlerin Rabbidir. Bu tevhid hakikatini bütün peygamberler ümmetlerine ders vermiş ve onları şirkten korumuşlardır. Bu vazifeyi de en mükemmel olarak yine Peygamber Efendimiz (asm.) ifa etmiştir.
"Hem Sahib-i Âlemin nihayet derecede âsârındaki cemâlin işaretiyle, nihayetsiz hüsn-ü zâtîsini ve cemâlinin mehâsinini ve hüsnünün letâifini âyinelerde mukteza-yı hakikat ve hikmet olarak görmek ve göstermek istemesine mukàbil, en şâşaalı bir surette âyinedarlık eden ve gösteren ve sevip ve başkasına sevdiren, yine bilbedâhe o zâttır."
Allah, kendi zatındaki sonsuz cemalini hem görmek hem de göstermek istiyor. Bu İlahî isteği mükemmel bir şekilde hem üzerinde gören ve başkalarına da gösteren Peygamber Efendimiz (asm)'dır.
Habib-i Kibriya Efendimiz (asm.) bütün ulvî hakikatlere en ileri derecede ayinedarlık etmiş, sevmiş başkalarına da sevdirmiştir. Yani, Allah’ın en güzel eseri Peygamber Efendimizin (asm) bizzât kendisidir, en mükemmel eseri de O'dur. Güneşlerden, yıldızlardan çok ileri bir derecede esmâ-i ilâhîyenin güzelliklerini ve kemâlini kendi hayatında göstermiş, sergilemiş, o tecellilerin sahibi olan Rabbini en ileri derecede sevmiş, başka insanlara da sevdirmiştir.
"Hem şu saray-ı âlemin Sânii, gayet hârika mu’cizeleriyle ve gayet kıymettar cevherler ile dolu hazine-i gaybiyelerini izhar ve teşhir istemesi ve onlarla kemâlâtını tarif etmek ve bildirmek istemesine mukàbil, en âzamî bir surette teşhir edici ve tavsif edici ve tarif edici, yine bilbedâhe o zâttır."(1)
Esmâ-i İlâhîyeye mecazî olarak künuz-u mahfiyye yani gizli hazineler denilmektedir. Gizliliği görünmemeleri cihetiyledir. Bu derste aynı mânâ “hazine-i gaybiyeler” şeklinde ifade edilmiş.
“İzhar ve teşhir isteme” şu hadîs-i kudsiyi hatıra getiriyor:
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmeye muhabbet ettim ve mahlukatı yarattım.” (Acluni, Keşfü'l-Hafa, II/132)
Kâinat bu hikmet için yaratılmıştır. Her mahlûk o hazinenin bir cevheri gibidir. Peygamberlerin ve onların varisi olan âlimlerin vazifesi ise bu cevherlerdeki harika san’atları ve büyük ihsanları dikkate almaları konusunda insanları ikaz etmektir. Bu vazifeyi en ileri derecesiyle ifa eden Resûlullah Efendimizdir (asm).
Peygamber Efendimiz (asm) ve onun nuru olan İslam, insanlığın aklı ile bulamadığı bütün suallere cevap veriyor. Evet "İnsan nereden geliyor, nereye gidiyor ve dünyadaki vazifesi nedir?" gibi suallerin cevabını Resul-i Ekrem Efendimiz vermiştir.
(1) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, Mu'cizât-ı Ahmediye Zeylinin Bir Parçası.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü