"Muhiş bir dehşetten, müthiş bir hayretten başka, ruha bir kemal-i ilmi vermiyor." Neden kemal-i ilmi vermiyor?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Şimdi bak, şu sersem ve geveze felsefe ne der? Bak, diyor ki: 'Güneş bir kütle-i azîme-i mâyia-i nâriyedir. Ondan fırlamış olan seyyârâtı etrafında döndürüp, cesâmeti bu kadar, mahiyeti böyledir, şöyledir...' Mûhiş bir dehşetten, müthiş bir hayretten başka, ruha bir kemal-i ilmî vermiyor. Bahs-i Kur’ân gibi etmiyor."

"Buna kıyasen, bâtınen kof, zâhiren mutantan felsefî meselelerin ne kıymette olduğunu anlarsın. Onun şaşaa-i surisine aldanıp Kur’ân’ın gayet mu’ciznümâ beyanına karşı hürmetsizlik etme." (Sözler, On Dokuzuncu Söz, On Dördüncü Reşha)

Bediüzzaman Hazretlerinin burada eleştirdiği şey, bilimin ve özellikle dinden uzak felsefenin sadece bilimsel bilgiyle yetinmesi ve bu bilginin hakikate, özellikle de insan ruhunun ihtiyaç duyduğu manevi ve tefekküri derinliğe ulaşmadaki eksikliğidir. Üstad'ın verdiği misal, modern bilimin kâinatı anlamlandırma şekli ile Kur'ân'ın kâinatı tarif etme tarzı arasındaki farkı ortaya koymaktadır.

Kâinata mana-yı harfi ciheti ile yani Allah adına Allah hesabına bakılmadığı müddetçe fen bilimleri iman ve marifet açısından bir işe yaramıyor bir kemal vermiyor. Sadece kuru bir hayret korkutucu bir dehşet veriyor.

Menfi felsefe, "Güneş şöyle büyük ve şöyle dehşetli" diyerek sadece insanlara korku veren bir dehşet ve marifet açısından işe yaramaz bir hayret uyandırıyor. Oysa Kur’an, "Allah Güneş'i böyle büyük ve böyle azim yapmış." diyerek insana Allah’ın ne kadar azametli ve kibriya sahibi olduğunu ders vererek insanın manen kemale erişmesini sağlıyor. Bununla birlikte, Güneş'in bir denge unsuru olmasından, ısı ve ışık kaynağımız olmasından bahseder ki, bunlar insana korku değil ferahlık verir.

Allah adına olmayan düşünceler, hayretler, dehşetler ve tefekkürler manevi, imani ve marifet açısından bir kemal olmuyor. Faydasız bir kuru hayret ve dehşet olarak kalıyor. Tefekkür, kâinatı Allah adına ve hesabına okumak ile olur. Allah hatıra getirilmeden okunan kâinat, boş ve beyhudedir. Ya da kısacık dünya menfaati ile sınırlıdır.

Bu ifadeyi daha derin ve detaylı bir şekilde açıklayalım:

1. Afâkî Tefekkür ve Hayret

Bediüzzaman Hazretleri, insanın kâinat üzerindeki tefekkürünün önemini sıkça vurgular. Afaki tefekkür, insanın çevresindeki âlemi müşahede edip inceleyerek Allah’ın varlığını ve birliğini anlamaya çalışmasıdır.

Gezegenlerin büyüklüğü, Güneş sisteminin muazzam düzeni gibi gerçekler, elbette hayret uyandırır. Burdaki denge ve düzen ilahi isimlerin ve hikmetin okutulmasına vesile olur. Ancak, bu hayretin insanı Allah’ın varlığına, birliğine ve hikmetine götürmesi gerekir. Aksi hâlde bu hayret, bir çeşit “müthiş bir şaşkınlık” ve "dehşetli bir korku" olarak kalır ve ruhta derin bir anlam veya kemali bir bilgi oluşturmaz.

2. Bilimsel Bilginin Sınırlılığı

Bediüzzaman’ın eleştirdiği “sersem ve geveze felsefe,” modern bilimin sadece görüneni açıklayıp onun arkasındaki hakikati dikkate almayan yaklaşımıdır.

  • Mesela, bilim Güneş’in bir ateş kütlesi olduğunu, gezegenlerin yörüngelerinin fiziksel kanunlarla belirlendiğini anlatır.
  • Ancak bu bilgi, insan ruhunda Allah’ın azametini hissettiren, yaratılışın hikmetine işaret eden manevî bir derinlik sunmaz.

Burada bilimin anlattıklarının yaratılışın anlamını kavrama noktasında eksik kalmasına vurgu yapılmaktadır. Sadece "Nasıl?" sorusuna cevap verir; "Neden?" ve "Kim?" sorularını cevaplamaz.

3. Kur’an’ın Yaklaşımı

Kur’an-ı Kerim, kâinatı tarif ederken onun fiziksel özelliklerinden ziyade, onda tecelli eden Allah’ın isim ve sıfatlarını tefekkür ettirmeyi amaçlar. Mesela,

"Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akıl sahipleri için deliller vardır." (Âl-i İmrân, 3/190)

ayeti gibi mesajlar hep insanın nazarını Allah'a döndürmek için vardır.

Kur’ân, kâinattaki muazzam düzeni anlatırken, bu düzenin Allah’ın varlığını, birliğini ve hikmetini ortaya koyan birer delil olduğunu vurgular. Böylece insan, sadece hayret değil, aynı zamanda bir iman ve marifet kapısı aralar.

4. Afaki Tefekkür ve Kemal-i İlmi Arasındaki Fark

  • Afaki tefekkür: Kâinat üzerinde inceleme yaparak düşünmek, büyüklüğüne ve düzenine hayran olmak.
  • Kemal-i ilmî: Bu hayranlığı, Allah’ın varlığı ve sıfatlarını anlamak için bir araç hâline getirmek. Çünkü ilimlerin şahı ve padişahı iman ilmidir.

Bediüzzaman, bilimsel bilginin kâinata hayran bırakmasına rağmen, bu hayranlığın Allah’ın marifetine (Onu tanımaya) götürmediğinde eksik kaldığını söylüyor. Yani, bilgiye dayalı bir hayret, tefekkür ile birleşmediğinde ruhu tatmin etmez ve insanı kemal-i ilmiye ulaştırmaz.

Netice; Üstad burada, bilimsel bilgiye karşı değildir; bilakis, bilimi ve kâinatı tefekkürün bir aracı ve vasıtası olarak görür. Ancak, bu bilginin Allah’ın yaratma fiillerini ve hikmetini anlamak için kullanılması gerektiğini vurgular. Sadece gezegenlerin büyüklüğünü veya Güneş’in yapısını bilmek insana ruhsal bir derinlik vermez. Bu bilgiyi Allah’ın azamet ve hikmetini tefekkür etmek için kullanmak ise, insana hakiki bir kemâl-i ilmî kazandırır.

İlave bilgi için tıklayınız:

- Güneşle ilgili Risale-i Nur'da geçen hikmetler ve tefekkür için çıkarılacak dersler var mıdır?

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 96
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Kullanıcı

Biz dünyaya göre çok küçüğüz, dünya güneşe göre çok küçük, güneş daha büyük gezegene göre çok, o başka yıldızlara göre çok küçük vs.

Küçükten büyüğe doğru gezegenleri, güneşleri, yıldızları sıralayıp, insanoğlu ne kadar da küçük, imanım arttı demişti bir akademisyen.

Sonra bunu biz bir ağabeyimize anlatınca o şekilde iman güçlenmez, HAYRET veriyor sadece bu demişti.

Ama insan gezegenlere bu şekilde bakıp küçüklüğünü anlar, âciz olduğunu da görür. Buradan Allahın büyüklüğünü de görür. 

Bunun sizce imana hiç faydası yok mu? 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Olmaz olur mu elbette olur tefekkür imanı güçlendirir eserden eser sahibine gider Ona olan muhabbet ve saygısı artar imanda güçlenir. Manay-ı ismi ciheti ile kuru hayret olur yoksa manay-ı harfi ile her okuma her hayret imanı güçlendirir. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...