"Müşahhas bir tek zat nihayetsiz yerlerde nihayetsiz işleri külfetsiz yapabilir mi?" Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf, İkinci Maksadın girişindeki soruyu açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Ehl-i şirkin vekili, meslek-i şirki hiçbir cihetle ispat edemediğinden ve onun ispatından meyus kaldığından, ehl-i tevhidin mesleğini teşkikâtıyla ve şüpheleriyle tahrip etmeye çalışmak istediğinden, şöyle ikinci bir sual ediyor. Diyor ki:"
"Ey ehl-i tevhid! Siz diyorsunuz ki: ' قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ - اَللّٰهُ الصَّمَدُ Hâlık-ı Âlem birdir, Ehaddir, Sameddir. Hem her şeyin Hâlıkı odur. Ehadiyet-i Zâtiyesiyle beraber, doğrudan doğruya her şeyin dizgini onun elinde, her şeyin anahtarı kabzasında, her şeyin nâsiyesini tutuyor; bir iş bir işe mâni olmuyor, bütün eşyada bütün ahvâliyle bir anda tasarruf edebilir.' Böyle acip bir hakikate nasıl inanılabilir? Müşahhas bir tek zât nihayetsiz yerlerde nihayetsiz işleri külfetsiz yapabilir mi?" (Sözler, Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf.)
Allah’a şirk koşan bütün yanlış görüşlerin temsilcisi olan o farazî şahıs, ehl-i tevhidin mesleğini yani Allah’ın bir olduğuna inanan müminlerin tevhid inancını sarsmak ve onları şüpheye düşürmek niyetiyle şöyle bir soru soruyor, diyor ki:
"Ey ehl-i tevhid! Siz Allah’ın bir olduğunu, Ehad ve Samed olduğunu, her şeyi onun yarattığını söylüyor ve zatının bir olmasıyla beraber 'Her şeyin dizgini onun elinde, her şeyin anahtarı kabzasında, her şeyin nâsiyesini tutuyor.' söylüyorsunuz. Hiçbir şey kendi keyfince hareket etmiyor. Allah, bütün tohumları, çekirdekleri, yumurtaları açarak onlardan muhtelif varlıklar yaratıyor. Her şeyin bütün hallerinde bizzat tasarrufta bulunuyor. Her şeyin yanında hazır olarak sevk ve idare ediyor. Bütün canlıları birlikte büyütüyor, kemale erdiriyor ve zevale meylettirerek onlara ölümü tattırıyor. Bütün yıldızları birlikte parlatıyor, bütün gezegenleri beraber döndürüyor.' diye inanıyorsunuz. Böyle acib bir hakikate nasıl inanılabilir? Müşahhas bir tek zât, nihayetsiz yerlerde, nihayetsiz işleri külfetsiz yapabilir mi?"
Üstat Hazretleri Mesnevî-i Nuriye’de şöyle buyurur:
"Ve keza, esbab içerisinde en eşref, en kuvvetli bir ihtiyar sahibi insan iken, ef’âl-i ihtiyariye namıyla kendisine mal zannettiği ef’âlin ekl, şürb gibi en adi bir fiilin husulünde, yüz cüz’ünden ancak bir cüz’ü insana aittir." (Mesnevi-i Nuriye, Katre.)
İnsan kendi varlığının devamı için gerekli şartların tahakkukunda bu kadar aciz ve biçaredir. Elementlerin gıda haline gelmesinde hiçbir tesiri olmadığı gibi, aldığı gıdanın hücre olmasında, kan olmasında yahut sair organlara dönüşmesinde de kendisine bir vazife düşmez, sadece bekler. Canlı cansız bütün eşyanın bütün işleri, en mükemmel bir şekilde görüldüğüne ve bunların yapılmasında o eşyanın bir rolü olmadığına göre, ya bu hikmetli ve sanatlı işler tamamen inkâr edilecek yahut bunları bütün zamanlara ve mekânlara hükmü geçen kudreti sonsuz bir zatın yaptığı ve yarattığı kabul edilecektir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü