"Mütevatir" ve "Tevatür" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Tevatür; “Yalan üzerinde ittifakları imkânsız olan bir cemaatin bir fikir üzerinde birleşmeleri, bir meseleyi haber vermeleri” demektir. Böyle bir cemaatin hükmü mütevatir olur.
Tevatür (Mütevatir) Haber: Bir hâdise ya da vakıa üzerinde birden çok insanın, şahitlikte bulunması demektir.
Tevatür hadis ilminde bir hadisin senet noktasından en sağlam ve güvenilir bir derecede olmasına denir. Bunun hadis ilminde birçok mertebe ve dereceleri vardır.
Hadis ilminde ise Peygamber Efendimiz (asm)'in mu’cize ya da hadisini en az üç sahabenin bir sonraki nesle nakletmesidir.
Fıkıhta içinde yalan ihtimali olmayan ve bir cemâate dayanan kuvvetli haber, ferdî olmayıp cemaate ait olan sağlam haber mânasına geliyor.
Mütevatir hadis, özetle şöyle tarif edilir: “Aklın yalan üzere birleşmelerini mümkün görmediği raviler topluluğunun, kendileri gibi bir topluluktan işiterek veya görerek alıp naklettiği haber veya hadislerdir.” Bu hususiyetleriyle mütevatir hadisler kesin bilgi ifade ederler ve hadis âlimleri tarafından inceleme ve araştırmaya tabi tutulmazlar.
Mütevatir hadis başlıca iki kısma ayrılır:
1. Lafzî mütevatir/sarih tevatür: “Yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun bir hadis-i şerifin kelime ve cümlelerini olduğu gibi koruyarak naklettikleri mütevatir habere veya hadis”e denilir. Peygamber Efendimizin bir parmak işaretiyle Ay’ı ikiye ayırmasını, Mi’raca çıkmasını ve parmaklarından su fışkırmasını anlatan hadisler lafzî mütevatir olarak kabul edilmiştir. Böyle hadisler pek azdır.
2. Mânevî tevatür: “Yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun bir hadis-i şerifi mânâ yönünden nakletmeleridir. Meselâ, Peygamber Efendimizin dua ederken ellerini kaldırması, ayrı kişiler tarafından kendi ifade tarzlarına göre farklı farklı anlatılmış, ama hepsi de Peygamber Efendimizin dua ederken ellerini kaldırdığı konusunda birleşmişlerdir.
Manevî tevatür; bir hâdiseye şahitlik edenlerin bir kısmının rivayetini diğer bir kısmının susmak yolu ile teyid etmelerine deniyor.
Meselâ; Peygamber Efendimiz (asm)'in bir mu’cizesine yüz kişi şahit oldu. Bu şahit olanlardan on tanesi bu mu’cizeyi şahit olmayanlara nakledip rivayet ediyor, diğer doksan kişi ise buna itiraz etmeyip sukût ediyor. Bu sukût, o on kişiyi manen tasdik etmek ve desteklemek demektir. Şayet bu on kişi vak’aya zıt bir şey ilave etseler, diğer doksan kişi sukût etmeyip itiraz edecekler.
İşte bu rivayet ve nakil zahirde on kişi olsa bile, manen yüz kişilik bir rivayet ve nakil kuvvetindedir ki, bu tevatüre muzaaf tevatür nazarı ile bakabiliriz.
Mu’cizelerin tevatür kuvvetinde bir kesinliğe sahip olması, zahirî ve senet noktasından değil, manevî ve sukût-u ikrar noktasından bir kuvvettir. Dolayısı ile mu’cizeler hüküm bildiren hadislere nisbetle zahirî açıdan ve senet noktasından her ne kadar zayıf olsa da manevî tevatür noktasından gayet kuvvetli ve mütevatirdir. Bu inceliği hesaba katarsak iki cümle arasını tevfik etmiş oluruz.
Şeriatın hükümlerini nakleden hadisler manevî değil, hakiki bir tevatür oluyor. Ahkâma dair bir hadisi on kişi değil, bizzat yüz kişi farklı tariklerle naklediyorlar. Tevatür ile manevî tevatür arasında böyle bir incelik var. Bir mu’cize ile bir ahkâmın senedi işin özünde aynı kuvvettedir, lakin ahkâmın senedi zahirî açıdan daha kuvvetli kabul ediliyor.Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü