"Hem nev-i insanın humsu, belki kısm-ı âzamı, göz önünde o Kur’ân’a müncezibâne ve dindarâne irtibatı ve hakikatperestâne ve müştakane kulak vermesi..." İzahı, hums ile kısm-ı âzam arasındaki fark çok değil mi? Ehl-i küfür her zaman daha ziyade!..

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“Hem nev-i insanın humsu, belki kısm-ı a’zamı, göz önündeki o Kur’an’a müncezibane ve dindarane irtibatı ve hakikat-perestane ve müştakane kulak vermesi ve çok emarelerin ve vakıaların ve keşfiyatın şehadetiyle, cin ve melek ve ruhanîler dahi tilaveti vaktinde pervane gibi etrafında hakperestane toplanmaları, Kur’an’ın kâinatça makbuliyetine ve en yüksek bir makamda bulunduğuna bir imzadır.”(1)

"Hums" beşte bir mânasına geliyor ve bu ifade ile iki milyara yaklaşan Müslümanların sayısına işaret ediliyor. Kısm-ı âzam ise büyük çoğunluk demektir ki insanlığın büyük bir kısmı da Kur’an’dan doğrudan ya da dolaylı bir şekilde irtibat ve istifade halindedir.

Kur’an’dan istifade etmek için ille de iman etmek gerekmiyor, onun maddî ve manevî kanunları insanlığa her cihetle ilham olup insanlığın faydasına olan güzel işlerin ve teknik sahadaki keşiflerin meydana çıkmasına yardımcı olabiliyor.

Meselâ, bugünkü modern hayatın temelinde reform ve Rönesans hareketlerinin payı büyüktür. Reform ve Rönesans’ın ilham kaynağı ise İslam medeniyetidir. Haçlı seferlerinde İslam medeniyeti Batılı çapulcuların gözünü kamaştırmış, reform ve Rönesans’a ilham kaynağı olmuştur.

“İslâmiyet, bütün insanlara bir nur, bir rahmettir.” (Mesnevi-i Nuriye)

Kur’an son İlâhî kitab, İslamiyet en son en mükemmel din ve Hz. Muhammed (asm.) son peygamber olduğuna göre, bütün insanlık âlemi “iman, hidayet, ibadet ve ahlâk” dersini İslam’dan alacaktır. On Dokuzuncu Söz’de ifade edildiği gibi, Peygamber Efendimiz (asm.) “bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatip” tir. O halde, bugün dünyanın her köşesinde Onun hatiplik, yani hakkı tebliğ etme vazifesini yerine getirme mükellefiyeti Müslümanların omuzundadır. Bunun yolu ise, kavgadan, anarşiden değil, sulh ve sükûnet içinde insanî münasebetler kurup, bütün insanları Allah’ın kulları olarak görmek ve onların cehennemden kurtulmaları için şefkatle ve gayretle çalışmaktır. Üstadımızın ifade ettiği gibi, “Nev-i beşerin en büyük meselesi Cehennemden kurtulmaktır.” (Şuâlar)

Bunun yanında İslam’ın Batı dünyasında hızlı bir şekilde yayılması ve inşallah yakın bir zaman büyük bir ekseriyeti teşkil etmesi de mukadderdir. Rusya dinsiz kalamaz dönüp Hıristiyan da olamaz, İslam’a hamiledir. Norveç, İsveç, Finlandiya gibi İskandinav ülkelerinin büyük bir arayış içinde olması da bunun müşahhas misalidir ve Üstadımız bu hususlara da yer yer temas etmiştir.

Kâfirler sayı olarak Müslümanlardan fazla olsalar da bunun hiçbir kıymeti ve mânası yoktur. İnananlar daima üstündür ve ebedî saadet de onlarındır.

"Ey kâfirlerin çokluklarından ve onların bazı hakaik-i imaniyenin inkârındaki ittifaklarından telâşa düşen ve itikadını bozan biçare insan! Bil ki, kıymet ve ehemmiyet, kemiyette ve adet çokluğunda değil.” (Lem’alar, 17. Lem’a)

Kemiyet; adet çokluğu, keyfiyet ise kalite demektir. Her taş taştır, ama inci, mercan, yakut ve elmas farklıdır, kıymetlidir ve her yerde bulunmazlar.

(1) bk. Şualar, Yedinci Şua.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 1.325
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...