Nev-i insanînin dirilmek üzere, Küre-i arzın bâki bir surete girmek için, Dünyanın âhiret suretine girmek için ölecek olmasını izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Burada, “Her nefis ölümü tadacaktır...”(Enbiya Suresi, 21/35) âyetinin kısa bir izahı yapılmış ve ölümün hangi sahaları içine aldığı tarif edilmiş.
Birincisi; insanın ölümüdür ki, bu netice, insan fıtratı için kaçınılmazdır. Mesnevî-i Nûriye’de şöyle ifade edilmiştir:
“Ölüm haktır. Evet, bu hayat ve bu beden şu azîm dünyaya direk olacak kabiliyette değildir. Zira onlar demir ve taştan değildir. Ancak et, kan ve kemik gibi mütehalif şeylerden terekküb etmiş.”
Aşağıdaki ifadeler de aynı manaya vurgu yapmaktadır:
“Ey insan, düşün! Sen alâküllihal öleceksin...” (1)
“İhtiyarlık bana ihtar etti ki: Gündüz nasıl şu siyah bir kabre tebeddül etti, dünya siyah kefenini giydi; öyle de senin ömrünün gündüzü de geceye ve dünya gündüzü de berzah gecesine ve hayatın yazı dahi ölümün kış gecesine inkılâp edeceğini kalbimin kulağına söyledi.” (2)
“Bu senin etrafındaki kabristanın, yüz İstanbul, içinde vardır. Çünkü yüz defa İstanbul buraya boşalmış. Bütün İstanbul'un halkını buraya boşaltan bir Hâkim-i Kadîrin hükmünden kurtulup müstesna kalamazsın; sen de gideceksin. Ben kabristandan çıkıp, bu dehşetli hayal ile Sultan Eyüp Camiinin mahfelindeki küçük bir odaya, çok defa girdiğim gibi, bu defa da girdim. Düşündüm ki, ben üç cihette misafirim. Bu menzilcikte misafir olduğum gibi, İstanbul'da da misafirim, dünyada da misafirim. Misafir, yolunu düşünmeli. Nasıl ki bu odadan çıkacağım, birgün de İstanbul'dan da çıkacağım, diğer birgün de dünyadan çıkacağım.” (3)
İkincisi; insanın takdir edilmiş bir ömrü olduğu gibi, dünyanın da bir ömr-ü fıtrisi vardır.
Üstad Hazretleri bu hakikati şöyle ifade etmektedir:
“Nasıl ki insan küçük bir âlemdir, yıkılmaktan kurtulamaz. Âlem dahi büyük bir insandır; o dahi ölümün pençesinden kurtulamaz. O da ölecek, sonra dirilecek veya yatıp, sonra subh-u haşirle gözünü açacaktır.” (4)
Dünyanın ölümüyle ahiret hayatı başlayacağına göre, dünya denilince ahiret hayatından önceki her şeyi ve kâinatın geçirdiği bütün safhaları birlikte düşünmemiz gerekiyor.
Kıyametin kopmasıyla, güneşin dürülmesi, dağların uçması, denizlerin yanması gibi dünya hayatının sona ermesinin ilk hareketleri tahakkuk edecektir. İnsanın bir süre can çekişip sonra ölümü tatması gibi, bu safhalardan sonra da dünya hayatından hiçbir eser kalmayacak, böylece mevt-i dünya vuku bulacaktır. Bunu dirilme, mahşer, vakfe, mizan safhaları takip edecek ve sonunda insanların bir kısmının cennete, bir kısmının da cehenneme girmesiyle ahiret hayatı tam mânasıyla başlamış olacaktır...
Üçüncüsünde ise “dünya” denilmiş ama bu küre-i arz manasındaki dünya değildir. Örneğin “dünya hayatı ve âhiret hayatı” denildiğinde sadece küre-i arz murat edilmez; yani âhiretin dışında kalan maddî âleme de dünya denilmektedir. Bunun ölümü de kıyamettir.
Yirmi Dokuzuncu Söz'de bu mesele şöyle açıklanmaktadır:
“Şu kâinatın eczaları dakik, ulvî bir nizamla birbirine bağlanmış; hafî, nazik, lâtif bir rabıta ile tutunmuş; ve o derece bir intizam içindedir ki, eğer ecrâm-ı ulviyeden tek bir cirm, kün emrine veya 'Mihverinden çık.' hitabına mazhar olunca, şu dünya sekerâta başlar. Yıldızlar çarpışacak, ecramlar dalgalanacak. Nihayetsiz feza-yı âlemde milyonlar gülleleri, küreler gibi büyük topların müthiş sadâları gibi vâveylâya başlar. Birbirine çarpışarak, kıvılcımlar saçarak, dağlar uçarak, denizler yanarak, yeryüzü düzlenecek. İşte, şu mevt ve sekeratla, Kadîr-i Ezelî kâinatı çalkalar; kâinatı tasfiye edip, Cehennem ve Cehennemin maddeleri bir tarafa, Cennet ve Cennetin mevadd-ı münasebeleri başka tarafa çekilir; âlem-i âhiret tezahür eder.”
Dipnotlar:
(1) bk. Lem'alar, On Üçüncü Lem’a.
(2) bk. age., Altıncı Lem’a.
(3) bk. age., Onuncu Rica.
(4) bk. Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz,
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü