"Nihayetsiz kemalat-ı muhabbet, vahidiyet ve ehadiyet dairesinde Zat-ı Zülcelal'in kendi esma ve mahlukatıyla hasıl olur." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Kâinatın umumunda azametle tecelli eden isim ve sıfatlara vahidiyet cihetiyle, onun küçük bir modeli hükmünde olan cüz’ündeki tecelliyatı ise ehadiyet cihetiyledir.
Vahidiyet Allah’ın sıfatlarının birliğini, ehadiyet ise zatının birliğini ifade eder.
Vahidiyet, külli ve umumi, ehadiyet ise, cüz’î ve hususi bir tecelliyattır. Üstad Hazretlerinin vahidiyetle ehadiyeti izah ettiği Besmelenin İkinci Sırrındaki güneş misalini hatırlayalım. Güneş'in ışığını onun görme sıfatı olarak düşündüğümüzde Güneş, ışığıyla bütün eşyayı gördüğü gibi, her bir parlak şeyde de aksinin tecelli etmesi cihetiyle sanki her bir aynaya karşı hususi bir nazarı var gibidir.
İnsan mahlukat ve esmadaki kemali görmeden, hakiki kemale ulaşamaz.
Diğer bir husus, Allah’ın mutlak kemalinin dairesinden başka kemal düşünülemez. Zira bütün kemaller onun mutlak kemalinin çok perdelerden geçmiş zayıf bir gölgesi hükmündedir.
İnsan Allah’ın cemal ve kemalini ancak sebepler ve tecelliler vesilesiyle idrak edebilir. Yani mahlukat aynası olmadan insanın doğrudan Allah’ın cemal ve kemalini bilip görmesi mümkün değildir. Kâinat da cennet de Allah’ın sonsuz cemal ve kemalinin bir lem’ası ve bir cilvesidir. İnsan bu cilveler ile Allah’ın sonsuz cemal ve kemaline intikal edebiliyor.
Eşyanın hakikati de ilahi isimlere dayanıyor. Mesela, tıp ilminin hakikati Şâfi ismine dayanıyor, gıda ilminin hakikati Rezzak ismine dayanıyor, kâinattaki nizam ve intizam Nazım ismine istinad ediyor, vesaire.
İlahi vahyi bırakıp kendi aklını esas alanlar, kâinata mana-yı ismi ile baktıklarından eşyanın ilahi isim ve sıfatların birer tecellisi olduğunu göremiyor, cemal ve kemale işaret eden birer ayna olduğunu inkâr ediyorlar. “Demek, o daire haricinde tevehhüm olunan kemalat, kemalat değildir.” cümlesi de bu yanlış düşünceye işaret ediliyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar