"Nur-u fikir, ziya-yı kalble ışıklanıp mezc olmazsa, zulmettir, zulüm fışkırır." devamıyla izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

İnsanın fikir âlemini şekillendiren ve besleyen iki ana unsur vardır. Biri aklı sayesinde kazanılan fikir nurudur. Diğeri ise, kalbin nurudur.

Allah, insanı iki nurunu da elde edecek bir fıtratta yaratmıştır.

Dış âlemin kapısı, akıl; iç âlemin kapısı ise kalbtir. İşte, insanın akıl kapısı açık olsa, oradan tonlarca bilgi aksa, ama iç kapısı kapalı olsa, yani kalb zulmet içinde kalsa, o ilmin bir faydası olmaz. Nasılki, görmek için; gözün hem beyaz tabakası, hem de siyah tabakası olması gerekir, yoksa görme gerçekleşemez. Aynı şekilde, fikrin aydınlığı ve ilmi yanında, kalbin idrak ve basiret noktası da beraber olması gerekir. Yoksa basiret olmaz.

Kâfirler için kalbin süveydası karanlıklı bir nokta olduğu için, bütün ilimler dünya içindir. Mü’minin kalbinin ortasında idrak ve basiret noktası olduğu için, kâfirin aksine, öğrenilen bütün ilim ve mânaları imana ve sevaba kalbeden bir makine gibi çalışıyor.

Her taraf ışık olsa da, gözün içindeki siyah tabaka olmazsa görme fiili olmuyor. Onun için bir adam, birçok ilme vakıf olsa da mesleğinin zirvesine çıksa da fen ve teknik sahada birçok ilmî keşiflere imza atsa da, kalbinde basiret ve idrak nuru yoksa, hepsi boştur. Onun maddî menfaatini sadece dünyada görür. Asıl terakki ve kemâlât, hakiki fazilet ve saadet, fen ilimleri ile dinî ilimleri cem etmekle olur. Yaratılış gayesini bilmeyen ve maneviyattan habersiz olan insanlar, fen ilimlerinin zirvesine çıktıkları halde, ne kendilerini ne de kâinatta tecelli eden ilahî isimleri okuyabilirler. O yüzden hiç kimse, şu filanca ilim adamı nasıl oluyor da Allah’a inanmıyor? İlim ile din birbiriyle tenakuz mu teşkil ediyor? diye şüpheye düşmesin.

Basiret ise, kalbin iman ile nurlanmasından gelir. Kalb: İnsan mahiyetinin merkezinde yerleşmiş karar verme veya vermeme vazifesini gören akıl ve vicdan gibi kanallar ile beslenen bir latîfedir. Akıl bilgileri kalbe gönderir. Vicdan ise insanın fıtratına derç edilmiş hakikat miyarıdır.

Bu iki kanaldan gelen kalb denilen latifede depolanır, gelişir ve şekillenir. Kalb bu malumatlar ışığında seçer ve ona göre yaşar. Bu yüzden kalb, insan mahiyetinin en ehemmiyetli latifesidir ve karar mekanizmasıdır.

Kalbte iman kökleşip yerleştikten sonra, bu sair âzalara akseder. Dimağ, yani akıl, imana göre düşünmeye başlar, hâdiseleri ona göre muhakeme eder. Yani kalbteki iman nuru dimağda parlar. Yoksa bazılarının zannettiği gibi iman akılda olsa, ona gelen birçok vehim ve vesveseler imana zarar verir ve çabuk imha eder. Ama akla gelen vehim ve hayaller kolayca kalbe girip orada kökleşmiş imana zarar veremezler. Bu yüzden elmas gibi kıymetli olan iman, kalb gibi bir mahzende muhafaza ediliyor.

Basar maddeyi görür, basiret ise röntgen şuaı gibi maddenin ustasını görür. Biri vazifesini yapmaz ise, netice tek taraflı olur ve eksik kalır.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Ziyaretçi (doğrulanmadı)
"gelen bütün ilim ve manaları imana ve sevaba kalbeden bir makine gibi çalışıyor." İzahınız çok güzeldi.. Teşekkürler..
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Adem68474

İz'an akli midir yoksa kalbi midir?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

İz’an kısaca basiret, anlayış ve teslim olup itaat etmek manalarına geliyor.

Bir şeyin hakkaniyetine ve doğruluğuna kalp ve akıl ile beraber karar vermek demektir. Bazen kalp bilir akıl bilemez, akıl bilir kalp karar veremez. İz’an da ise hem akıl hem de kalp şuur ve idrak içindedir.

İz'an, bir şeyin şuurunda olmak ve onu külli ve ihata ile idrak etmek anlamına da gelir. Neticesi de imtisal ve itaat etmektir. Yani, her şeyini etraflıca anladığı ve kabul ettiği şeye şuurlu bir şekilde uymak ve itaat etmektir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...