"O imkânî vücutlar, ilm-i ezelîden vücud-u haricîye intikal etmişlerse de, vücud-u hakikî mertebesine vasıl olmamışlardır." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Binaenaleyh, ilm-i muhit-i ezelîde temessül eden imkânî vücutlar, vücud-u vücubînin tecellîyât-ı nuriyelerine ayna ve mâkesdirler. Öyleyse, ilm-i ezelî imkânî vücutlara ayna olduğu gibi, imkânî vücutlar da vücud-u vücubîye aynadır. Sonra o imkânî vücutlar, ilm-i ezelîden vücud-u haricîye intikal etmişlerse de, vücud-u hakikî mertebesine vasıl olmamışlardır."(1)
İmkani vücutlar eşyanın varlıklarıdır. Vücud-u vücubi ise Allah’ın ezeli ve ebedi olan Zat-ı Akdesidir ki hakiki ve gerçek vücut bu vücuttur.
Harici alemdeki eşyanın ezeli ilimdeki temessülü, vücud-u ilmi ya da ayan-ı sabit denilen ezeli ilimdeki canlı varlık formatlarıdır. Eşya ezeli ilimde temessül ettiği gibi ezeli ilimdeki ayan-ı sabitte harici alemde tecelli etmiştir. Harici alemdeki eşya damla iken ezeli ilimdeki ayan-ı sabit asıl ve okyanus oluyor.
Paragrafın sonundaki “vücud-u hakikî mertebesine vasıl olmamışlardır” cümlesindeki hakiki varlık kavramını ya Allah’ın ezeli ve ebedi olan Zat-ı Akdes şeklinde anlayacağız ya da İlahi ilimdeki ayan-ı sabit şeklinde anlayacağız; her ikisini de anlamak mümkündür. Her iki varlık boyutu da eşyanın varlık boyutuna nispetle daha rasih daha esas ve daha temel olan varlıklardır.
(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Zeylü'z-Zeyl.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar