"Orucun ekmeli ise; mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır." Kalbe niçin ve hayale nasıl oruç tutturulur?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Kalbin orucu, terk-i masiva ile olur. Yani Allah’tan başka hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi mecazî mânada sevmemek ile olur. Kalpte insan iradesinin dışında meşguliyetler olur, ama aşk ve muhabbet duygusunun yüzü Allah’a çevrilebilir.

Şayet kalbimizde mecazî bir sevgi varsa, bu sevgiyi "Ya Baki Entel Baki" ilacı ile tedavi etmemiz gerekir. Evet, Üstadımızın ifadesi ile “Yâ Bâkî Ente'l-Bâkî, bir ameliyat-ı cerrahiye hükmünde kalbi mâsivâdan tecrid ediyor, kesiyor.”

"İnsan, mahiyet-i câmiiyeti itibarıyla, mevcudatın hemen ekserîsiyle alâkadardır. Hem insanın mahiyet-i câmiasında hadsiz bir istidad-ı muhabbet derc edilmiştir. Onun için, insan da umum mevcudata karşı bir muhabbet besliyor. Koca dünyayı bir hanesi gibi seviyor. Ebedî Cennete bahçesi gibi muhabbet ediyor. Halbuki, muhabbet ettiği mevcudat durmuyorlar, gidiyorlar. Firaktan daima azap çekiyor. Onun o hadsiz muhabbeti, hadsiz bir mânevî azâba medar oluyor."

"O azâbı çekmekte kabahat, kusur ona aittir. Çünkü kalbindeki hadsiz istidad-ı muhabbet, hadsiz bir cemâl-ı bâkiye mâlik bir Zâta tevcih etmek için verilmiş. O insan sûiistimal ederek o muhabbeti fâni mevcudata sarf ettiği cihetle kusur ediyor, kusurunun cezasını firâkın azâbıyla çekiyor."

"İşte bu kusurdan teberri edip o fâni mahbubattan kat-ı alâka etmek, o mahbuplar onu terk etmeden evvel o onları terk etmek cihetiyle Mahbub-u Bâkîye hasr-ı muhabbeti ifade eden Yâ Bâkî Ente'l-Bâkî olan birinci cümlesi, 'Bâkî-i Hakikî yalnız Sensin. Mâsivâ fânidir. Fâni olan, elbette bâki bir muhabbete ve ezelî ve ebedî bir aşka ve ebed için yaratılan bir kalbin alâkasına medar olamaz.' mânâsını ifade ediyor. 'Madem o hadsiz mahbubat fânidirler, beni bırakıp gidiyorlar. Onlar beni bırakmadan evvel ben onları "Yâ Bâkî Ente'l-Bâkî" demekle bırakıyorum. Yalnız Sen bâkisin ve Senin ibkàn ile mevcudat beka bulabildiğini bilip itikad ederim. Öyleyse, Senin muhabbetinle onlar sevilir. Yoksa alâka-i kalbe lâyık değiller.' demektir."

"İşte bu hâlette kalb hadsiz mahbubatından vazgeçiyor. Hüsün ve cemalleri üstünde fânilik damgasını görür, alâka-i kalbi keser. Eğer kesmezse, mahbupları adedince mânevî cerihalar oluyor."

"İkinci cümle olan 'Yâ Bâkî Ente'l-Bâkî' o hadsiz cerihalara hem merhem, hem tiryak oluyor. Yani, 'Yâ Bâkî, madem sen bâkisin, yeter. Her şeye bedelsin. Madem sen varsın, her şey var.'"

"Evet, mevcudatta sebeb-i muhabbet olan hüsün ve ihsan ve kemal, umumiyetle Bâkî-i Hakikînin hüsün ve ihsan ve kemâlâtının işârâtı ve çok perdelerden geçmiş zayıf gölgeleridir, belki cilve-i Esmâ-i Hüsnânın gölgelerinin gölgeleridir."(1)

İnsanın, fıtratına konulmuş olan duyguları kökünden söküp atması imkânsızdır. Bu sebeple duyguları kökünden söküp atmak yerine, yönünü ve yüzünü çevirmek esas olmalıdır.

Mesela, midenin açlık hissini iptal edemeyiz, bu his ancak yemek ve doymak ile sesini keser. İnsana düşen vazife, midenin bu açlık hissini ve yeme ihtiyacını helal rızık ile gidermektir.

İnsan, Yüce Allah’ın kendisine ihsan ettiği zahirî ve batınî âzâlarını, duygularını, latifelerini ve hislerini O’nun rızası dairesinde kullanır ve yerinde sarf ederse hem dünyada rahat eder hem de ebedî saadete mazhar olur. İnsanın fıtratına konulan, merak, hırs, muhabbet ve inat gibi hisler ebedî âlemi kazanmak için verilmiştir.

Aşk ve muhabbet de insanın en esaslı bir duygusudur; fıtrattan sökülüp atılması kabil değildir. Ama bu duyguyu İlahî veya mecazî aşka çevirmek, insanın iradesindedir. İnsan, kalbini İlahî aşka tevcih etme fırsatı ve imkânı varken, bunu mecazî aşkların dalgasına terk ediyor ise, bu mes’uliyeti gerektiren bir durumdur. Muhabbet etme kabiliyetini Allah kendi Zât’ı ve isimlerini sevmemiz için bize takmıştır. İnsan su-i istimal ile bu kabiliyeti mecazî aşklara çeviriyor.

Hem meselâ hayal duygusunun yüzünü hayra ve güzele çevirmek, güzel ve helal olan şeyleri düşünmek elimizden gelebilir ve biz bununla mükellefiz. Yoksa hayali bütünü ile susturmak mümkün değildir.

Zihnimize irademiz dışında gelen kötü hayaller ise vehim ve vesvesedir; onların üzerinde durup onları şişirmemek gerekir. Üzerinde durmaz isek, bir müddet sonra kendiliğinden kaybolup giderler.

(1) bk. Lem'alar, Üçüncü Lem'a.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...