"Risale-i Nur eczaları, elbette küre-i arzı ve küre-i havâiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i Kur’âniyedir." İzah eder misiniz?

Soru Detayı

- Bir tefsir küre-i arz ve küre-i havayı kendisiyle nasıl alakadar eder?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bu ve benzer ifadeler; Risale-i Nur'un iman hizmeti ile insanlığa vermiş olduğu maddî ve manevî menfaati ifade etmeye yöneliktir.

Kâinatın ve insanın yaratılış gayesi, iman ve ibadettir. Güneşin ışık, bulutların yağmur, toprağın nebatat vermesi hep insana ve onun ubudiyetine bakıyor. Yani Allah kâinattaki bütün çarkları insana ve onun kulluğuna bağlamış. Bu husus ayette şu şekilde ifade ediliyor:

"Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zâriyât, 51/56)

Haliyle bu maksada hizmet eden bir tefsiri, bütün kâinatın manen desteklemesi ve alkışlaması makul ve mantıklıdır. Bu asırda Kur’an'dan aldığı kuvvetle, milyonlarca insanın imanına ve dolayısı ile ibadetine vesile olan Risale-i Nurların, sema ehli tarafından takdir ve tahsin edilmesi gayet makuldür.

Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Bir mü'min için mutlaka (semadan) iki kapı vardır: Birinden ameli yükselir, diğerinden de rızkı iner. Bu mü'min ölünce, her iki kapı da ağlarlar. Şu âyet bu duruma işaret eder: 'Ne gök ne yer onların üzerine ağlamadı...'(Duhân, 44/29)" [Tirmizî, Tefsir, Duhân, (3252).]

Ayetteki “onların üzerine” ifadesi, kâfirler ve ibadet etmeyenlere işaret etmektedir. Yani gök ve yer, kâfirlerin ölmesine ağlamazlar deniliyor. Bu ayetin mana-yı muhalifine göre; demek ehl-i iman için gök ve yer ağlarlar demektir. Gök ve yer maddecilerin zannettiği gibi ruhsuz ve şuursuz değildirler. Gök ve yer iman hizmetine sevinirken, küfür ve gaflete kızarlar.

Allah’ı tesbih eden gök ve yer, elbette Allah’ı tesbih edenden ve etmeye vesile olandan memnun olacak, etmeyenden ve etmemeye vesile olandan da nefret ve buğz edecektir. Bu ayetle alakalı olarak Üstad Hazretleri şu izahı yapıyor:

"O'nu yedi kat sema ve arz ve bunlarda bulunan her şey tesbih eder, hiçbir şey bu tesbihten hariç değildir. Ancak siz onların tesbihini anlayamazsınız." (İsra, 17/44)

Her şey Cenab-ı Hakk'ı bilmekte, O'na hamd ile tesbih etmekte ve haşyet duymaktadır. Nitekim bir ayette mealen şöyle buyurulur:

"Mefhum-u sarihiyle ferman ediyor ki: 'Ehl-i dalâletin ölmesiyle insan ile alâkadar olan semavat ve arz, onların cenazeleri üstünde ağlamıyorlar, yani: Onların ölmesiyle memnun oluyorlar.' Ve mefhum-u işarisiyle ifade ediyor ki: 'Ehl-i hidâyetin ölmesiyle semavat ve arz, onların cenazeleri üstünde ağlıyorlar, firaklarını istemiyorlar.' Çünkü: Ehl-i iman ile bütün kâinat alâkadardır, ondan memnundur. Zira iman ile Hâlık-ı kâinatı bildikleri için, kâinatın kıymetini takdir edip, hürmet ve muhabbet ederler. Ehl-i dalâlet gibi tahkir ve zımnî adâvet etmezler."(1)

Her varlığın tesbihi diğerinden farklı olduğu gibi, bir varlığın her bir organının tesbihi de diğerine benzemez.

“Tesbih ve ibâdet edenler, yalnız yaptıkları amelin mahsus bir tesbih veya sıfatı malûm bir ibâdet olduğunu bilirlerse kâfidir.” (Mesnevi-i Nuriye)

İnsan namaz kılarken, oruç tutarken yaptığı ibadetin ne tür bir ibadet olduğunu biliyor. Tam bir huzur olmasa da ibadet yaptığının şuurunda olması kâfi geliyor. Ondan sonrası ibadetin dereceleriyle alakalıdır. Üstad hazretleri namazlarda bir hurma çekirdeğinden koca bir hurma ağacına kadar dereceler olduğunu ifade ediyor.

Diğer canlılarda akıl olmamakla birlikte şuur bulunuyor ve onlar da Allah’a ibadet ettiklerinin şuurundadırlar. Ancak onların nasıl bir ibadet yaptıklarını bilmeleri lazım değildir. Dolayısıyla bu ibadete niyet etmeleri de lazım gelmiyor.

(1) bk. Lem'alar, On Üçüncü Lem'a.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.701
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...