"Şeair-i İslâmiye" ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Şeair; âdetler, İslamî işaretler, İslam’a ait kaideler manalarına gelmektedir. Allah'ı zikretmek, hamd etmek, ezan okumak, cenaze namazı kılmak, İslamî kıyafetler ve mezar taşları "şeair-i İslamiye" dir. Bütün Müslümanlarla alakalı meseleler ve alametler, umumun hissedar olduğu işlerdir.

“Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu, dinî) şeairlerine (işaretlerine, nişanelerine) haram aya, (Allah’a hediye edilmiş) kurbana, (ondaki) gerdanlıklara, Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i Haram’a yönelmiş kimselere (tecavüz ve) saygısızlık etmeyin.” (Maide Suresi, 5/2)

Bu ayetlerde geçen şeair kelimesi ezan, selam, kurban ve hac gibi İslam dininin alametlerini, işaretlerini ve nişanelerini ifade eder.

Şeairin umuma taalluku ise, sadece bir kişiyi değil, bütün Müslümanları alâkadar eden İslamî işaretler ve alametler demektir.

Şeair, âdeta hukuk-u umumiye nev’inden cemiyete ait bir ubudiyettir. Birinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes’ul olur. Bu noktadan mevzuyu nazar-ı itibara aldığımızda, bunları yapmakta herhangi bir gösteriş söz konusu olamaz. Nafile nev’inden de olsa tüm âlem-iİslamı alakadar ettiğinden, şahsî farzlardan daha ehemmiyet arz etmektedir. Çünkü umumun hukukunun yanında, şahsın hukuku o kadar kıymet ifade etmemektedir. Her ne kadar şahsî ubudiyetin Cenab-ı Hakk'ın nezdinde ayrı bir ehemmiyeti olsa da, umumun hakkı noktasından değerlendirdiğimizde, umumun hakkı ağır basmaktadır.

"Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimmi, İslamiyyet alametleri olan ve şeaire de taalluk eden sünnetlerdir. Şeair, âdeta hukuk-u umumiye nevinden cemiyete âit bir ubudiyettir. Birisinin yapmasiyle o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemâat mes'ul olur." (Lem'alar, On Birinci Lem'a.)

"Nasıl 'Hukuk-u Şahsiye' ve bir nevi 'Hukukullah' sayılan 'Hukuk-u Umumiye' namiyle iki nevi hukuk var. Öyle de mesail-i şer'iyede bir kısım mesail, eşhasa taalluk eder; bir kısım, umuma, umumiyet itibariyle taalluk eder ki; onlara 'Şeair-i İslâmiye' tabir edilir. Bu şeairin umuma taalluku cihetiyle umum onda hissedardır. Umumun rızası olmazsa; onlara ilişmek, umumun hukukuna tecavüzdür. O şeairin en cüz'îsi (sünnet kabilinden bir meselesi) en büyük bir mes'ele hükmünde nazar-ı ehemmiyettedir. Doğrudan doğruya umum âlem-i İslâma taalluk ettiği gibi, Asr-ı Saâdetten şimdiye kadar bütün eâzım-ı İslam'ın bağlandığı o nurani zincirleri koparmaya, tahrip ve tahrif etmeğe çalışanlar ve yardım edenler düşünsünler ki, ne kadar dehşetli bir hataya düşüyorlar. Ve zerre miktar şuurları varsa, titresinler!" (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Birinci Kısım.)

Öncelikle şunu ifade edelim ki, İslam’ın işaretleri olan şeairlerin namaz farzdır; kurban kesmek vaciptir; ezan okumak ve selam vermek sünnettir. Şeair, bütün Müslümanların asırlarca devam ettirdikleri bir hakikattir. Bu sebeple üzerinde Hz. Peygamber (asm)'den günümüze kadar bütün Müslümanların hakkı vardır. Onlara ilişmek umumun hakkına tecavüzdür.

Şeairin yaşatılması, farz-ı kifayedir. Şeair, umumun hakkıdır ve kulluk vazifesidir. Birisinin yapmasıyla o cemiyetin tamamı istifade ettiği gibi, terkedilmesiyle de herkes mesul olur. Bu ehemmiyetten dolayıdır ki, farz ibadetlerde olduğu gibi, şeairi de gizlemek yerine açıktan yapmak daha faziletlidir. Bunlara riya girmez ve herkese ilan edilir. Çünkü şeairin gösterilmesi, mü’minlere manevi kuvvet verir, inkârcıların moralini bozar.

Şeairin ilanı, İslam’ın manen tebliğidir; iman ve Kur'an'ın ulvî hakikatlerini insanlara duyurmak ve efal ile göstermektir. Onlar üzerinde Asr-ı saadetten şimdiye kadarki bütün Müslümanların hakkı vardır. Müslümanları şeairden koparmaya çalışanların da cinayetleri o nisbette büyüktür.

Bu sebeple İslam dini ve medeniyeti şeairine çok ehemmiyet vermiş ve bu noktada çok kuvvetli şeair ve alametler teşkil etmiştir. Ezan, selam vermek, hilal, tesettür, oruç, namaz gibi hem ibadet yönü hem de şeair yönü kuvvetli olan temsiller, bu küreselleşme vasatında hem İslamîşahsiyetini muhafaza ediyor, hem de başka medeniyetleri etkileyerek kendi içinde dönüştürüyor. İslam dininde şeair ve alâmetlerin şahsî farzlardan daha ehemmiyetli olması bu sırdandır. Ramazan orucu da bu noktada çok kuvvetli ve çok tesirli bir şeair ve nişanedir.

Şeaire saldıranlar hakkında, Müslümanların bazen dehşetli hatalara düştükleri görülür. Bediüzzaman bu durumu, “asrın acip bir hassası” olarak tespit eder. Müslümanların aşırı derecede saflığı yüzünden, “dehşetli cani ve binlerce insanın hakkını mahveden adamlardan” bir tek iyilik görünce, kötülüklerini unutarak onlara taraftarlık gösterdiğini belirtir. Bu durum, ekall-i kalil olan sapık ve azgın kişilerin, safdil taraftar kitlenin marifeti ile haklı ekseriyete tahakküm etmesini netice vermektedir. Hâlbuki bir insan yalnız kendine yapılan kötülükleri affedebilir; başkalarının, bilhassa umumun hakkından fedakârlık edemez. Aksi hâlde zulme şerik olmuş olur.

Bu türden dehşetli zulümlerden birisi, Kur’an ve ezanın aslı yerine tercemesinin okutulmak istenmesidir. Bunlar İslamî şeairin en büyüğü ve en mukaddes olanlarıdır.

Ezan; tevhidi, Allah’ın azametini, rububiyetini ve ulûhiyetini ifade eden bir davettir.

Ezan doğrudan doğruya bütün İslâm âlemine taalluk ettiği için, asr-ı saadetten günümüze kadar bütün Müslümanların bağlandığı nuranî bir zincirdir. Bu zincirleri koparmaya ve tahrip etmeye çalışanlar büyük bir gaflet içindedirler.

Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyurur:

“Mesela biri dese: “Ezanın hikmeti, Müslümanları namaza çağırmaktır; şu halde bir tüfek atmak kâfidir.” Hâlbuki o divane bilmez ki binler maslahat-ı ezaniye içinde o bir maslahattır. Tüfek sesi, o maslahatı verse acaba nev-i beşer namına, yahut o şehir ahalisi namına, hilkat-i kâinatın netice-i uzması ve nev-i beşerin netice-i hilkati olan ilan-ı tevhid ve rububiyet-i İlahiyeye karşı izhar-ı ubudiyete vasıta olan ezanın yerini nasıl tutacak?” (29 Mektup)

Arapçanın ulviyeti yalnız manasında değildir. Onun lafızları da manası gibi kudsidir, mu’cizedir. Kur’an’ın lafızları onun elbisesi değil, cildi mesabesindedir, cilt değiştirilemez.

Bediüzzaman Hazretleri bu hakikati şöyle ifade etmektedir:

Meselâ, nasıl ki bir hayvanın veyahut bir meyvenin derisi soyulsa, muvakkat bir zarafet gösterir; fakat az bir zamanda o zarif et ve o güzel meyve, o yabanî ve paslı ve kesif ve arızi deri altında siyahlanır, taaffün eder. Öyle de, şeâir-i İslâmiyedeki tabirat-ı Nebeviye ve İlâhiye, hayattar ve sevabdar bir cilt, bir deri hükmündedir. Onların soyulmasıyla, maânîdeki bir nuraniyet, muvakkaten çıplak, bir derece görünür. Fakat ciltten cüdâ olmuş bir meyve gibi, o mübarek mânâların ruhları uçar, zulmetli kalb ve kafalarda beşerî postunu bırakıp gider. Nur uçar, dumanı kalır. Her ne ise... “(29. Mektup)

Sübhanallah, elhamdülillah, Allahü ekber gibi câmi kelimeler, selamın lafızları, besmele, maşaallah, barekallah gibi hayret ve takdir ifadelerinden, takva, tevekkül gibi kelimelere kadar birçok şey, İslam işaretlerine (şeair) girer.

Minareler, mezar taşları, medreseler, çeşmelerdeki kitabeler de bu manada birer İslam nişanıdır. Bunlar bize Allah’ı, Kuran’ı, İslamiyet gerçeğini hatırlatır. Müslüman isimleri, güzel Türkçemize yerleşen bazı deyimler, atasözleri içinde erimiş olan bazı vecizeler de buna dâhil edilebilir...

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 30.440
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

büşram
yani bazılarının tesettürü bizim üzerimizden sorumluluk alırmı
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (editor)

Tesettür farzı ayndır. Herkesin kişisel farzıdır. Vakit namazı gibi bir farzdır. Birinin örtünmesi ile başkası mesuliyetten kurtulamaz.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
cevher-nur
Allah razı olsun
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...