Sedd-i Zülkarneyn nedir? Ye'cüc ve Me'cüc hakkında bilgi verir misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"(Ey Muhammed), sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım. Biz onu yer (yüzün) de büyük bir kudret sahibi kıldık ve ona (muhtaç olduğu) her şeyden bir sebeb (bir yol) verdik. O da (kendisini batı ülkelerine ulaştıracak) bir yol tuttu. Nihayet Güneş'in battığı yere ulaşınca, onu, kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir kavim buldu." (Kehf, 18/83-86)

Ye'cûc ve Me'cûc çapulcu iki kavim olup, her zamanda emsallerine rastlanabilir. Özellikle ahir zamanda bunların yeniden ortalığı kasıp kavuracağı, yeryüzünü fesada vereceği anlaşılmaktadır.

Ye'cûc ve Me'cûc'ün anarşiyle çok yakından alakası vardır. Yunanca asıllı bu kelime, devlet ve iktidarın olmaması, halkın başıboş kalması, devlet ve kanun hâkimiyetinin zaafa uğratılması ile meydana gelen sosyal kargaşalar manasındadır.

Kur’an'da bahsi geçen Ye'cûc ve Me'cûc kavimlerinin ortalığı kasıp kavurması, her tarafta fesat çıkarması tam bir anarşi tablosu olduğu gibi, hadis-i şeriflerde de kıyamet alameti olarak Ye'cûcü ve Me'cûc'ün yeniden zuhurunun nazara verilmesi, anarşinin kıyamet alâmetlerinden olduğuna delalet eder.

Bediüzzaman Hazretlerinin, "ahlakta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik" ifadesinden yola çıkarak, bu anarşinin sadece maddi planda olmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zaten kalplerdeki anarşidir ki, insanları fesada sevketmiş, dünyayı kan gölüne çevirmiştir.

Bediüzzaman Hazretleri meseleyi nazarlarımıza yakınlaştırmak için Mançur ve Moğol'u örnek olarak vermektedir. Ahir zamanda bunların neslinden bir grup mu bu işi üstlenebilir; onu bilemiyoruz. Bu dünya imtihan yurdu olmasından bazı şeylerin gizli kalması iktiza eder ki, herkes kendine dikkat etsin ve aşırılıklara girmesin. Yoksa herkese her şey malum olsa o zaman Ebu Cehiller de yani kömür ruhlu olanlarla elmas ruhlu olanlar aynı seviyede kalır ve birbirinden tefrik edilmezler.

Bin yıldan fazladır dünyanın dört bir tarafında İslamiyet'in bayraktarlığını yapan bu vatan evlatlarının, böyle bir işte yer almayacağını Cenab-ı Hakk'ın rahmetinden kuvvetle ümitvarız.

- Kehf suresinde Zülkarneyn hakkında şu bilgiler verilmiştir:

“Sonra yine bir yol tuttu. Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu.

Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye'cûc ve Me'cûc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir set yapman için sana bir vergi verelim mi?

Dedi ki: Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek olun da sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapayım.

'Bana, demir kütleleri getirin.' Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince: ‘Üfleyin (körükleyin)!’ dedi. Artık onu kor haline sokunca: ‘Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim’ dedi.

Bu sebeple onu ne aşmaya muktedir oldular ne de onu delebildiler. Zülkarneyn: ‘Bu, Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin vâdi gelince, O, bunu yerle bir eder. Rabbimin vadi haktır’ dedi.” (Kehf, 18/92-98)

“Onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık ifadesinden, Zülkarneyn’nin en son fethettiği yerin, medeni hayattan uzak yaşayan bir Uzak Doğu topluluğunun olduğu anlaşılmaktadır.

Tefsirlerde Zülkarneyn hakkında şu bilgilere yer verilmektedir:

“Doğu’ya ve Batı’ya seferler düzenleyip büyük fetihler yapan bir cihangirdir.”

“İnsanları tevhide davet ettiği için inkârcılar tarafından başından vurularak öldürülmüştür.”

“Tacının üstünde bakırdan iki boynuz bulunmaktadır.”

“Saçları iki örgülüdür.”

“Hem anne hem de baba tarafından asil bir soya mensuptur.”

Çok cesurdur Savaşta düşmanlarını koç gibi vurup devirirdi. Zahir ve batın ilmi verildiği için Zülkarneyn diye anılmıştır.”

Müfessirlerin ekserisi, Kur’an-ı Kerim’de coğrafi konumuyla birlikte tasvir edilen Zülkarneyn seddinin Uzak Doğu bölgelerinde olduğunu ifade etmişlerdir.

Kadı Beyzavi gibi bazı âlimler de bu seddin Azerbaycan ile Ermenistan tarafında, Türkistan topraklarının bittiği yerde olduğunu söylemişlerdir.

Zemahşeri ve Ebu’s-Suud’un da içinde bulunduğu bir kısım âlimler ise; “Kur’ân’da ifade edilen iki dağdan maksadın Türk toprağının bittiği yerdir. Eğer bundan maksat Maveraunnehir denilen küçük Türkistan ise, bu görüş Çin seddi yerine işaret etmektedir” demişlerdir. (Elmalılı Hamdi Tefsiri)

Zülkarneyn gittiği Japonya, Kore, Çin bölgeleri dağ ve ağaç örtünün olmadığı bir yer idi. Orada evi, barkı olmayan bedevi bir topluluk yaşamaktaydı.

Zülkerneyn’e veli diyen de peygamber diyen de olmuştur. Pek çok tefsirlerde peygamber olduğu görüşü ağırlıktadır.

Yemen padişahlarından biri olup, Hz. İbrahim zamanında yaşamış, Hz. Hızır'dan ders almıştır.

Birçok müfessir Zülkarneyn’in yaptığı seddin, Çin Seddi olduğunu ifade etmişlerdir. Kur’ân'ın ifadesiyle Ye'cûc ve Me'cûc olarak isimlendirilen Mançur, Moğol ve Kırgız kabileleri, Hindistan ve Çin bölgelerinde yaşayan mazlum ve masum insanlara defalarca saldırıp vahşi bir şekilde öldürüyorlardı. Bu bozguncu ve çapulcu millet, Himalaya dağlarının arka taraflarında yaşamaktaydılar. Girdikleri yerde âdeta taş üzerinde taş bırakmıyorlardı.

Bu zalim ve gaddar milletlerin zulüm ve tecavüzlerinden, orada yaşayan masum insanları korumak için Hz. Zülkarneyn Çin Seddi’ni yapmıştır. Böylece zalimlerin önüne duvardan bir perde ve zulümlerine karşı da taştan bir bina dikilmiş oldu. Daha sonraları Çin hükümdarları bu seddi genişletip uzatmışlar, zamanla bakımını yaparak bu güne kadar gelmesine vesile olmuşlardır.

Zülkarneyn, Batı’ya yaptığı ilk seferinde insanları; zulümden ve şirkten sakınmaya, Allah’a iman etmeye ve salih ameller işlemeye davet etmiştir. Doğu’ya yaptığı sefer sırasında Ye’cüc ve Me’cüc diye bilinen zalim bir kavimden, mazlum insanları korumak için bölgedeki bir geçide demir kütleleri ve bakırı eritmek suretiyle sağlam bir set inşa etmiştir.

Bu seddin inşası karşılığında halkın kendisine ücret ödeme teklifini, “Rabbimin bana lütfettiği geniş imkânların yanında sizin vereceğiniz ücretin kıymeti yoktur.” diyerek kabul etmemiş, onlardan kendisine beden gücüyle yardımda bulunmalarını istemiştir.

Ye’cüc ve Me’cüc bu sedden bir gedik bile açamamışlardır.

Ye'cûc ve Me'cûc hakkında Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyurur:

"Ye'cûc ve Me'cûc hadisatının icmali Kur’anda olduğu gibi, rivayette bir kısım tafsilat var. Ve o tafsilat ise, Kur’anın muhkematından olan icmali gibi muhkem değil, belki bir derece müteşabih sayılır. Onlar tevil isterler. Belki ravilerin içtihadları karışmasıyla tabir isterler. Evet, لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ إِلاَّ اللّٰهُ bunun bir tevili şudur ki:

"Kur’ânın lisan-ı semavîsinde Ye'cûc ve Me'cûc namı verilen Mançur ve Moğol kabileleri, eski zamanda Çin-i Maçin'den bir kısım başka kabileleri beraber alarak, kaç defa Asya ve Avrupa'yı herc ü merc ettikleri gibi, gelecek zamanlarda dahi dünyayı zîr ü zeber edeceklerine işaret ve kinayedir. Hattâ şimdi de komünistlik içindeki anarşistin ehemmiyetli efradı onlardandır. Evet, ihtilâl-i Fransavîde hürriyetperverlik tohumuyla ve aşılamasıyla sosyalistlik türedi, tevellüd etti. Ve sosyalistlik ise bir kısım mukaddesatı tahrib ettiğinden, aşıladığı fikir bilâhere bolşevikliğe inkılab etti."

"Bolşeviklik dahi çok mukaddesat-ı ahlâkiye ve kalbiye ve insaniyeyi bozduğundan, elbette ektikleri tohumlar hiç bir kayıd ve hürmet tanımayan anarşistlik mahsulünü verecek. Çünki kalb-i insanîden hürmet ve merhamet çıksa; akıl ve zekâvet, o insanları gayet dehşetli ve gaddar canavarlar hükmüne geçirir, daha siyasetle idare edilmez. Ve anarşistlik fikrinin tam yeri ise; hem mazlum kalabalıklı, hem medeniyette ve hâkimiyette geri kalan çapulcu kabileler olacak."

"Ve o şeraite muvafık insanlar ise, Çin-i Maçin'de kırk günlük bir mesafede yapılan ve acaib-i seb'a-i âlemden birisi bulunan Sedd-i Çinî'nin binasına sebebiyet veren Mançur ve Moğol ve bir kısım Kırgız kabileleridir ki, Kur’ân'ın mücmel haberini tefsir eden Zât-ı Ahmediye (Aleyhissalâtü Vesselâm) mu'cizane ve muhakkikane haber vermiş." (Şualar, Beşinci Şua, İkinci Makam.)

"Veyahut, ayat-ı Kur'âniyenin zikrettiği hadisat-ı cüz'iyeler, küllî hadisatın uçları olduğu cihetle, Zülkarneyn olan İskender-i Kebirin nübüvvetkârane irşadatıyla akvâm-ı zâlime ile milel-i mazlume ortasında hâil ve gaddarların garetlerine mâni olacak meşhur Sedd-i Çin'in binasını kurduğu gibi; İskender-i Rumî misilli müteaddit cihangirler ve kuvvetli padişahlar maddî cihetinde, ve mânevî âlem-i insaniyetin padişahları olan bir kısım enbiya ve bazı aktab dahi mânevî ve irşadî cihetinde, o Zülkarneyn'in arkasında gidip, iktidâ edip, mazlumları zalimlerden kurtaracak çarelerin mühimlerinden olan dağlar ortalarında sedleri, sonra dağlar başlarında kaleleri kurmuşlar. Ya bizzat maddî kuvvetleriyle veyahut irşad ve tedbirleriyle tesis etmişler." (Lem'alar, On Altıncı Lem'a.)

Üstad Hazretlerin bu ifadelerinden, Zülkarneyn olan İskender-i Kebir'in cihangir bir devlet adamı olduğu anlaşılıyor. Yani bütün cihana hüküm sürecek askerî ve siyasi bir güce sahip bir padişahtır. Roma İmparatoru İskender-i Rumî nasıl dünyayı zapt etti ise, bu zat da kendi döneminde böyle şevketli ve cihangir bir devlet başkanı idi.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 34.549
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

abdulhak
kırgız türkleri ve moğol türkleri.ergenekon destanındada bir dönem bütünleri bir duvar arkasında kalmışlıktan bahseder(o seddi zülkarneyn olabilir)
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
abdurahmann
Simdi Mancurlar tamamen cinlilestiler, kendi dillerini tamamen unuttular. mogullar da yavas yavas oyle olmaktadirlar.......
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...