"Şefkat-i rubûbiyetini müteessir eden ehl-i dalâlet" ifadesine binaen; her şeyi yaratan nasıl üzülüp müteessir olur?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Allah’ın mahlûkata ait bir sıfat ile vasıflanması caiz değildir. Şayet Allah, mahlûkata ait bir sıfat ile tavsif edilmiş ise, bu tavsif mecaz ve teşbih ifade eder. Yoksa zahirî ve hakikî mânasını anlamak caiz olmaz.

Nitekim Kur’an ve sünnette; Allah mahlûkatın sıfatı ile tavsif edilmiştir. Ama Ehl-i sünnet âlimleri bu tavsifi, te’vil ve tabir etmişlerdir. Zahirî manasını anlamamışlardır.

Mesela, "yedullah", "arşa istiva etti" tabirleri buna misal olarak gösterilebilir. Allah’ın eli ve arşa oturmak, tabirleri müteşabihtir, bir kinayedir. "Yedullah"; Allah’ın kudretine bir kinayedir. "Arşa istiva etti" tabiri de; Allah’ın kâinat üzerindeki hâkimiyetine bir teşbihtir. Yoksa bu tabirleri zahirî üzerine anlamak küfür olur.

Kur’an ve sünnette geçen teşbih ve mecazî ifadeler, zahiri üzerine anlaşılmaz. Bu teşbih ve mecazî ifadeler Kur’an'ın aslına ve esasına uygun bir şekilde tevil ve tabir edilir. Bu yaklaşım, bir ehl-i sünnet kaidesidir. Tarihte bu şekil yapmayıp, mecaz ve teşbihleri zahiri gibi anlayan, aynı ile tatbik eden Müşebbihe ve Mücessime grupları çıkmıştır. Bunlar Allah’ı -hâşâ- cisimleştirip, Allah’ı mahlûkata benzetmişlerdir ve İslam’ın dairesinden hurûc etmişlerdir.

Allah’ın zatı bir olduğu gibi, kudsî mahiyeti hiçbir mahiyete benzemez, mekândan, zamandan, cisimden ve cisme ait bütün hususiyetlerden münezzeh ve mukaddestir. Cenab-ı Hakk'ı "Ehad" olarak bilen bir insan, O’nun zatının tasavvur, tevehhüm ve tahayyül edilen her şeyden münezzeh ve müberra olduğuna itikat eder.

Allah birdir; O’nun şeriki, naziri, zıddı ve benzeri yoktur, maddeden mücerreddir. Bu kâinat O’nun mülküdür. Vücudu vacib ve bütün kemâl sıfatlarla muttasıf, hiçbir yardımcıya muhtaç olmayan, umum mevcudatı en mükemmel şekilde yaratan, onları sonsuz kolaylıkla idare eden, tedbirlerini gören Zât-ı Ehad ve Samed’in elbette hiçbir cihetle şeriki, nazîri, misli, mesili ve benzeri yoktur, olamaz. O’nun bütün sıfatları ezelîdir, mutlaktır, nihayetsizdir.

Risale-i Nur'daki “şefkat-i rubûbiyetini müteessir eden” cümlesindeki müteesir tabirini, razı olmamak, gadaplanmak mânasında ya da Cenab-ı Hakk’ın ulûhiyetine münasip bir şuunat olarak anlamalıyız. İnsanların üzülmesi ve kederlenmesi gibi anlamamak lazımdır. Müteessir olmak, daha çok; çaresiz bir durumun neticesinde insanın üzülmesini ifade ediyor. Hâlbuki Allah’ın kudreti sonsuzdur; O’nu acze düşürecek bir şeyin olması muhaldir.

Ama teşbih ve kinaye yolu Kur’an ve sünnette cari bir yol olduğu için, Üstad da ince bir mânaya işaret için, müteessir teşbihini istimal etmiştir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.684
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...