"Sehavet ile kuvve-i iktisadiye arasında ve sürat ile mizanlı olmak arasında ve ucuzlukla kıymetli olmak arasında ve karışık olmakla mümtaz bulunmak arasında tezat vardır." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bir şey genişleyip çoğaldıkça, o şeyin tedbir ve idaresi zorlaşır. Üstad Hazretleri bu manayı müşevveşiyet şeklinde tabir ediyor. Yani çok ve geniş bir sahaya yayılan bir işi idare etmek insan açısından çok müşküldür.

Allah kâinatta zıtları cem ederek iş görüyor ki, bu da ancak sonsuz ilim ve nihayetsiz bir kudret ile mümkündür. İnsan için iki zıddı bir araya getirmek muhaldir, ama Allah için bu çok kolaydır ve vakidir.

İşinde mahir bir ustadan çok san’atlı ve güzel bir eser yapması istense, bu uzun zaman ve itina ister. Bir iki ayda yapılacak bir işin, bir iki saatte yapılması istenirse o eser san’atlı ve güzel olamaz. Bu durum, insanların aczinden ileri geliyor. Zıtların bir arada olması işleri zorlaştırır hatta imkânsız hale getirir. Çok çabuk, kolay ve itinasız yapılan bir eser çok basit ve sanatsız olur. Uzun zaman içinde ve çok itina ile yapılan eser ise gayet san’atlı ve harika olur. Bu, insanlar arasında esaslı bir kaidedir.

Hâlbuki gayet kolay ve çok çabuk yaratılan bütün bitki ve hayvanların hepsi mükemmel, hikmetli ve çok san’atlıdır. Ne gariptir ki, her taraf böyle mu’cize eserlerle donatıldığı halde, insanların ekserisi bunu görüp okuyamıyorlar.

Hem çok hızlı hem de çok san’atlı, nizamlı ve güzel iş yapmak ancak Allah’a mahsustur. Bu da Allah’ın san’atları üstünde bir tevhid mührü oluyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verdiği bilgiye göre yaklaşık olarak “Bir saatte 15 bin bebek dünyaya geliyor.” Bir organımızın tedavisinin bile aylarca sürdüğü dikkate alındığında insanların “def’î” gibi kısa bir zamanda yaratıldıkları kolayca anlaşılır.

Konuya bir de şu yönden bakalım: İnsanın ana rahmindeki tekâmül yolculuğu dokuz ayda tamamlanmakla birlikte, bir saatte on beş bin bebek dünyaya geliyorsa bir o kadar bebek namzedi de nutfeden alâkaya geçiyor, bir başka grup mudğadan azme,…, geçiyorlar. O değişik safhaları birden düşündüğümüzde her an milyonlarca insan yaratılmış gibi oluyor. Ama bu dünya hikmet âlemi olduğundan Cenab-ı Hak, kâinatı bir anda yaratmadığı gibi bitkileri, hayvanları ve insanları da bir anda yaratmıyor. Allah’ın sonsuz kudreti noktasında kolaylık-zorluk söz konusu olmamakla birlikte, aslında böyle safhalar halinde yaratmak bir anda yaratmaktan çok daha fazla iş gerektirdiğinden daha zor denilebilir.

Hayvan türleri hakkında üç milyon ile sekiz milyon arasında farklı rakamlar veriliyor. Biz en küçüğünü esas alalım. Bu kadar tür hayvanın bir yıldaki çoğalma miktarını düşünürsek akıl almaz derecede büyük bir rakamla karşılaşırız. Bir çift karasineğin bir baharda beş buçuk milyar olduğu söyleniyor.

Düşüncemizi bütün bitkiler âlemi, hatta cansız varlıklar için de sürdürdüğümüzde bu kâinatta bir anda birbirinden farklı sonsuz işlerin birlikte icra edildiğini hayretle görürüz.

Mebzul, yani çok ve kesretli olan bir şeyin, kıymeti az, fiyatı ucuz olur. Az ve nadir olan, kıymetli olur. Zira güzel ve sanatlı olmakla, hızlı ve sanatlı yapılmak birbirine zıttır. Bu ölçüler, hep beşeriyet için geçerlidir.

Allah her şeyi sayısız, çok sanatlı, gayet güzel ve kusursuz olarak yaratıyor. Üstad Hazretleri dutları misal olarak veriyor.(1) Allah bir dut tanesinin yaratılması için güneşi, bulutları, toprağı, suları ve sair mahlûkatı seferber ediyor ve bütün kâinatı bir fabrika gibi çalıştırıyor. Kıymet ve ehemmiyet noktasında bir ile bin arasında hiçbir fark yoktur. Bu da ancak sonsuz bir kudret ve muhit bir ilimle mümkündür.

İşte bütün nimetlerin ucuz ve masrafsız olmasının yegâne sebebi; Allah’ın sonsuz kudreti ve nihayetsiz zenginliğidir. Allah lütuf ve ikramı ile bize o kıymettar nimetleri ikram ediyor, karşılığında ise şükür istiyor.

Aldığımız her gıda, yediğimiz her meyve kâinat fabrikasında dokunuyor. Baharın gelmesi için dünyanın aylarca dönmesinin masrafını, güneşin her gün doğup o meyveye teveccüh etmesinin masrafını, denizlerin buharlaşıp bulutların rüzgârlarla taşınarak söz konusu meyvenin bahçesine taşınmasının masrafını, kısacası kâinatın bir fabrika olarak çalışmasının bütün masraflarını dikkate aldığımızda o meyvenin çok pahalı olduğunu ve onu manava ödediğimiz birkaç lirayla yememizin mümkün olmadığını çok iyi anlarız. Bizim meyve için ödediğimiz ücret, meyvenin karşılığı değil, ona yapılan bazı hizmetlerin karşılığıdır. Meyve bahçesinin sahibinin verdiği hizmet, meyvelerin şehre taşınması için ödenen ücret, toptancının aldığı pay ve nihayet manavın dükkânına yaptığı harcamalardan o meyveye düşen hisse toplandığında o ücret ortaya çıkıyor.

(1) bk. Sözler, Otuz Üçüncü Söz, On Yedinci Pencere.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 4.614
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...