"Şeriat, emarelere göre hükmeder. Hatta illet olmayan esbab-ı zahiriyeyi illet yerine kabul eder." Ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

İslam zahire göre hükmeder. Yani bir kişinin itikadı ancak ifade ve tavırlarından tespit edilebilir. İnsanın kalbindeki hedefi ve niyeti, Allah ile onun arasındadır. Bu sebeple bir insanın zahir ifade ve tavırlarında küfrü gerektiren bir hal varsa, zahiren ve hukuki açıdan bu kişi küfürde kabul edilir.

Belki iç dünyasında ve niyetinde öyle bir hâl yoktur. Yani iç dünyasında Müslüman, dış dünyasında küfür içinde olabilir. İç dünyası bize gaybî ve meçhul olmasından dolayı, biz onunla mes’ul olmayız. O, Allah ile kul arasında olan bir durumdur. Günümüzde niyet ve kalp noktasından Müslüman iken, zahiri hal ve ifade noktasından küfürde olan çok insan vardır. Bu da cehaletten ileri geliyor.

Üstad Hazretleri bu manaya şu şekilde işaret ediyor:

"Sual: Küfür, kalbe ait bir sıfattır. Kalbde o sıfat bulunmadığı takdirde, zünnar bağlanmasından veya ona kıyas edilen şapkanın giyilmesinden niçin küfür hasıl olsun?"

"Cevap: Gizli olan umura, şeriat, emarelere göre hükmeder. Hattâ illet olmayan esbab-ı zahirîyi, illet yerine kabul eder. Binaenaleyh itmam-ı rükûa mâni olan bir kısım zünnarların bağlanması ve secdenin ikmâline mâni olan bazı şapkaların giyilmesi, ubudiyetten istiğna ve küfre teşebbüh etmeye emarelerdir. Gizli olan o sıfat-ı küfriyenin yok olduğuna kat'iyetle hükmedilemediğinden, bu gibi emarelere göre hükmedilir."(1)

İlm-i kelam kaynaklarında insanların iman noktasından tasnifleri yapılmıştır. İmanın rüknü ve sıhhati kalp ile tasdik, dil ile ikrardır. Kalp ile tasdik asıl rükün iken, dil ile ikrar tali bir rükündür. Kişi bu rükünlerden sadece kalp ile tasdiki yerine getirse, dil ile ikrarı yerine getirmese, dünyada hükmü kâfir, ahiretteki hükmü ise mü’mindir, diyen âlimler olmuştur. Bu noktadan bakacak olursak, böyle insanlar hakikatte mü’min sayılırlar. Ama hâl ve tavırlarına dikkat etmedikleri için, büyük bir harama ve günaha da girmiş olurlar.

Bunun aksini söyleyen Ehl-i sünnet âlimleri de vardır. Dil ile ikrar mazeretsiz terk edilir ise, kişi küfre düşer. Mazeret Hazret-i Ammar (r.a)’in ölüm tehlikesini ve işkenceyi bertaraf etmek için kalben değil, sadece dilinden ‘hubel’ demesi gibidir. Hazret-i Ammar (r.a)’in bu hali bir özürdür. Kişi özürsüz ve mazeretsiz olarak küfrü gerektiren lafız ve hallere düşerse, imanı gider. İslam âlimleri cehaleti mazeret olarak kabul etmiyorlar.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, İslam hukukunda hükümler zahire göre verilir. Yani hukuk delil ve işaretlere göre hareket eder; insanın niyetine göre hareket etmez. Bir insan hakikat noktasında masum iken, zahiren ve görünüşte deliller ve işaretler aleyhinde bulunsa, bu kişi hukuk açısından suçlu sayılır. Zira hukuk kalbe değil, ele bakar. Yani insanın hakiki haline değil, zahirî haline göre hüküm verir. Zaten insanların hakiki halini Allah’tan başka da kimse bilemez. Bu yüzdendir ki, bazen adil bir mahkemede hakikat noktasında haksız, zahiren haklı hükümler çıkabiliyor.

İllet, bir şeyin hakiki sebebine denir. Yani hakikat-i haline illet denilir. Zahirî sebepler ise, bir şeyin hakiki illeti olamazlar. Meselâ; elmanın zahirî sebebi ağaç iken, hakiki sebebi Allah’ın kudretidir. Burada zahirî sebebi illet yerine koymak şirktir. Yani ‘elmayı ağaç yapıyor’ demek şirk olur.

Ama aynı tabir ve hüküm insanların hukuk davasında tersinedir. Yani zahirî sebep hukukta hakiki illet olurken, hakiki illet sebep gibidir. Burada itibar olunan zahirî sebeplerdir. Zira insanlar hakiki illeti göremez, ancak zahirî sebepleri görebilir ve hükmünü de buna göre verebilir.

Meselâ; bir insan profesyonel bir şekilde cinayet işleyip, başka birisinin üstüne suçu atacak şekilde plan yapsa, deliller ve işaretler başka masum birisini gösterse, zahirî sebepler açısından suçlu masum insan iken, illet, yani hakiki sebep noktasından suçlu, hakiki katildir. Katil adamı affedip, masum adamı hapse atmak zahirî deliller açısından normal iken, illet bakımından, yani hakikat noktasında zahirî deliller ile masum bir insanı hapse atıp, katili serbest bırakmak da zulümdür. Yalnız hâkim hakikî illete muttali olamadığı için, ona bir günah yazılmaz. Şu var ki, hâkim, olması gereken tetkik ve tahkiki yapmak mecburiyetindedir; aksi takdirde mes’ul olur.

İşte bunun gibi, bir kişinin Müslüman ve mü’min olduğunu ancak zahirî halinden anlarız; onun niyeti ve kalbi bize meçhuldür. Kalben mü’min olan birisi zahiren kâfir görünse, biz ona kâfir deriz. Üstadımız şeriatın zahirine muhalefet edenler için "Bazı evliya-yı kâmilîn, şeriat kılıcıyla idam edilmişler."(2) diyerek, bu hakikate ışık tutar.

Bir kişi zahiren mü’min, ama kalben kâfir olsa, biz ona mü’min demek mecburiyetideyiz. Biz hükmü, illete göre değil, zahirî sebebe göre veririz. İllete, yani hakiki hale göre hüküm vermek, sadece kalpleri bilen Allah’a mahsustur.

Dipnotlar:

(1) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Sûresi, 6. Âyet Tefsiri.
(2) bk. Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Dokuzuncu Kısım.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 10.859
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

nurcu56

"...Binaenaleyh itmam-ı rükûa mani olan bir kısım zünnarların bağlanması ve secdenin ikmaline mani olan bazı şapkaların giyilmesi, ubudiyetten istiğna ve küfre teşebbüh etmeye emarelerdir..." İnsanların kalbine bakmaksızın giyim kuşamlarına göre kafir gibi nitelemek İslamiyete münafi değil midir? "Ameller niyetlere göredir." kaidesiyle çelişkili gibi duruyor!..

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

İslam inancında hayati bir tehlike söz konusu değilse, kalpteki imanın ifade edilmesi ve gösterilmesi farz kılınmıştır. İnanç açısından insanlar ancak bu cihetle birbirlerini tanıyabilirler. Ve hukuk sistemi de buna göre işler. Yoksa kimse kimsenin kalbindeki inancı görüp bilemezdi ve kim Müslüman kim değil belli olmazdı.

Bu belirsizliğin giderilebilmesi ancak semboller ile mümkündür. Semboller içteki görünmeyen alemin dışa aktarılması ve gösterilmesi ve manaların lafız şeklinde belirmesidir. Semboller insanlar arasında iletişimi sağlayan temel unsurlardır. Semboller olmadan hayat felç olur.

Her inanç gurubu kendi değerlerini kendi kimliğini kendi hüviyetini oluştururlar ve bunu da semboller üzerinden ifade ederler. Bu yüzden semboller temsil ettiği inançlar kadar gerçek ve önemlidirler.

Mesela sarık, takke, ezan, tesettür, cuma, sakal vesaire Müslümanların inanç sembolleri iken zünnar, haç, vaftiz, kilise, çan gibi semboller de Hristiyanların sembolüdür.

Etek, bluz, kadınların simgesel giysileridir; pantolon, ceket ise erkeklerin simgesel giysileridir. Kadının erkek erkeğin de kadın gibi giyinmesi sembolik ve simgesel açıdan ters bir durumdur ve toplum bunu kabul etmez.

Papazın sarık cübbe giymesi nasıl Hristiyan inancına aykırı ise, bir Müslümanın da papaz gibi giyinmesi İslam inancına aykırı bir durum olur. Bir Müslümanın "Benim kalbim..." temiz deyip İslam inancından farklı bir sembole bürünmesi İslam’a aykırıdır.

Nötr ve insani simgeler ise, her inanç gurubunda normal kabul edilir. Ve her insanın bu simgeleri kullanması helal ve caiz olan bir durumdur. Mesela inanç simgesi içermeyen pantolon, ceket, gömlek, ayakkabı gibi şeyleri kullanmak ve tüketmek normaldir.

Yunan bayrağını Türk bayrağını indirerek Ankara’nın göbeğinde göndere çeksek simgesel açıdan bu bir egemenlik sorunudur. Demek simge ve semboller en az can, namus ve vatan kadar önemlidir...

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Tutmaçlı

İman ile serpuşun nasıl bir bağlantılı olduğunu açıklar mısınız?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

Kalbin içinde ne olduğu konusu gizli ve gaybi olduğu için şeriat zahiri olan sembol ve emarelere göre hükmeder. Hatta kalbinde iman olsa ağzında küfür olsa kalbe değil ağza bakar çünkü kalpte ki iman gizli ve gaybidir ama ağızdaki küfür zahiri ve görünür olduğu için hükmünü ona göre koyar.

Yani hukuk ve şeriat zahiri delil ve emarelere göre hareket eder niyet ve kalp gibi gizli işler üzerinden hareket etme şansı yoktur.

Şapka ve zünnar gibi başka dinlerin ya da ideolojilerin sembolu olmuş bir şeyi takan adamın küfre girdiğine hükmedilmesi zahiri açıdan doğru bir hükümdür. Kalbin içinde ne olduğunun bir önemi yoktur zaten bilmemiz de mümkün değildir.

Kafasına küfrün alametini takıp benim kalbim temiz demenin bir değeri bulunmuyor. Şeriat gizli olan kalbe göre değil zahiri olan emare ve işarete göre hüküm verir. Bile isteye küfür alameti olan bir şapkayı takmak küfürdür.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...