Sirâcü'n-Nûr'daki "Mademki, Kur’ân sana Said demiş. Elbette sen saidsin hem ismin ve hem resmin saiddir." İzah eder misiniz, bu ifadeler neden Külliyat'ta yer almıyor?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Zaten şimdiye kadar sana Gavs dedik, Münci dedik, Kutub dedik hiçbirini kabul etmedin. Veli dedik, Hazret dedik, asla iltifat etmedin. İsmini ve resmini, nam ve nişanını hep unutmak ve unutturmak istedin. Kendini hak ile yeksan ettin, son Ebu’t-türab da sen oldun. Senin Kur’ân hâdimliğinin meddahı ve vassafı o Hutbe-i Ezelîye iken, biz âcizler seni nasıl medh edebilirdik, nasıl tarif ve tavsif edebilirdik."

"Mademki, Kur’ân sana Said demiş... Elbette sen saidsin hem ismin ve hem resmin saiddir."

"Mademki, Kur’ân sana Said demiş... Elbette hem için temiz ve tahir hem de dışın."

"Mademki, Celcelutiyye sana Bedi’ demiş. Bundan daha güzel medh ve bundan daha a’lâ ve ezka bir vasıf mı olur? Sen böyle nişanlar ve ihsanlarla bu asrın bir hidayet serdarısın. Bizler senin kadrini ve bu kıymetini bilemedik. Senin büyük kadrini ve şanını gelecek olan asırlar takdir edip, asıl menkıbe ve mersiyeni yine onlar yazacaklar." (bk. Siracü'n-Nur, Hasan Feyzi'nin Mektubu, s. 364)

Hasan Feyzi Ağabey, Üstad'ımız hakkındaki kanaatlerini burada dile getiriyor. Bu tarz takrizler her dönemde ve her talebe ve hoca arasında vuku bulmuş ve bulmaya da devam edecektir.

"Takriz", bir şeyi veya bir eseri beğendiğini söylemek, beğendiğini bildiren yazı yazmak ve bir eserin takdir ve tahsin edildiğini bildiren yazı yazmak anlamlarına geliyor ki, bu edebiyat dünyasında yaygın bir usuldür.

Risale-i Nur'un ve müellifi olan Üstad'ımızın açmış olduğu iman hizmetinin değer ve makbuliyetine işaret eden ayet ve hadislerin işari manaları, Sikke-i Tasdik-i Gaybi adlı eserde geniş bir şekilde izah edilmiştir.

"Said" kelimesinin anlamı, Allah (c.c.) kendisini sevmiş, onun rızasına ermiş olan, ahireti için çalışan, mesut, mübarek ve bahtiyar kimse demektir.

Sadece bir isim benzerliğinden yola çıkılarak her Said ona işaret ediyor denilmiyor. Bu işaretin ebcet, cifir ve manevi tevafuk boyutları da hesaba katılıyor. İsmi Said olup kendi sefih olan çok insan olabilir. Dolayısı ile hadiseyi sadece Said ismine inhisar etmek doğru bir yaklaşım değildir.

Kaldı ki Üstad'ımızın mücadelesi, imana olan hizmetleri ve yazdığı eseri olan Risale-i Nur meydandır. Böyle milyonlarca insanın hidayet ve imanına vesile olan muazzam bir hareketin başındaki insanın, alelade bir insanmış kıyaslaması ve muamele yapılması doğru değildir.

Hasan Feyzi Ağabey'in bu manzumesi Külliyat'ta bulunmuyor. Çünkü Üstad'ımız birçok övgülü mektupları ya tadil etmiş ya da Külliyata dahil etmemiştir.

"Zaten şimdiye kadar sana Gavs dedik, Münci dedik, Kutub dedik hiçbirini kabul etmedin. Veli dedik, Hazret dedik, asla iltifat etmedin. İsmini ve resmini, nam ve nişanını hep unutmak ve unutturmak istedin..." cümlesi de buna matuftur.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Nurun fedaisi
Bir de "İşte emanetin, işte Risaletü'n-Nur'un kahramanı, işte Kur'ân'da (Saîd) ve Hadîste (Seyyid) diye söylenen mübarek Üstadımız..." şeklindeki paragrafı açıklar mısınız? Şeklindeki soruma cevap vermemişsiniz.. Bu konu ile ilgili âyet ve hadîsleri örnek verir misiniz?..
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

Resulullah (SAV)'i şöyle buyururken işittim: "Mehdi benim ailemden, Fatıma'nın oğullarındandır."  (Süneni Ebu Davud Terceme ve şerhi cilt. 14, Şamil yayıncılık, K. el-Mehdi (35), s. 402)

يَوْمَ يَأْتِ لاَ تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلاَّ بِإِذْنِهِ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ

“Yevme ye’ti lâ tekellemu nefsun illâ bi iznihi fe minhum şakıyyun ve saîd(saîdun).”

“O gün gelince, O’nun izni olmaksızın kimse konuşamaz. O zaman onlardan bir kısmı şâkîdir (bedbaht), bir kısmı saiddir (mutlu).” Hud,105

Tabi bu ayette ki “Said” lafzı ebcet ve tevafuk ile de teyit edilmektedir. 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Nurun fedaisi
Cevabınız için Allah ebeden razı olsun..
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...