"Sırat-ı müstakime hidayeti istemek." ifadesini biraz açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
İstikamet; her türlü aşırılıktan uzak olan rıza yolu, cennet yoludur. Bu Söz’de “sırat-ı müstakim”, “saadet-i ebediyeye giden nuranî yol” olarak ifade ediliyor. Bu yol Kur’ân-ı Kerîm’ de “Peygamberlerin, sıddıkların, şüheda ve salihlerin yolu” olarak tarif edilir.
Üstadımız bu konuyu işlerken özellikle insandaki üç temel kuvve üzerinde durur: Kuvve-i şeheviye, kuvve-i akliye, kuvve-i gadabiye...
Üstadımız Lem’alar adlı eserinde, kuvve-i akliyenin ifrat ve tefritini “gabavet ve cerbeze” istikametini “hikmet” olarak açıklar. (Gabavet kavrayış ve anlayış noksanlığı, cerbeze ise yanlışı doğru gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya sahip olmaktır.)
Kuvve-i gadabiyenin ifrat ve tefritini “korkaklık ve tehevvür”, istikametini “şecaat” olarak ifade eder. (Tehevvür öfkelenme, köpürme, aşırı derecede kızma demektir.)
Kuvve-i şeheviyenin ifrat ve tefritini “humud ve fücur”, istikametini ise “iffet” olarak nazara verir. (Humud, helaline de istek duymamak, fücur ise ahlaksızlık etmek, haramları çekinmeden işlemektir.)
Buna göre “sırat-ı müstakime hidâyeti istemek” bu üç kuvvenin ifrat ve tefritten uzak olmalarını, “hikmet, şecaat, iffet” çizgisinde bulunmalarını talep etmektir.
Öte yandan Üstad Hazretleri ef’al-i ibad (kulların fiilleri) konusunda şöyle bir açıklamada bulunur:
“Halk-ı ef'al mes'elesinde Cebr Mezhebi ifrattır ki, bütün bütün insanı mahrum eder. İtizal Mezhebi de tefrittir ki, tesiri insana verir. Ehl-i Sünnet Mezhebi vasattır. Çünki bu mezheb beyne-beynedir ki; o fiillerin bidâyetini irade-i cüz'iyeye, nihâyetini irade-i külliyeye veriyor.”(1)
Yani, kul hiçbir fiili kendisi yapmaz, "o (kul) Allah’ın küllî iradesi karşısında rüzgârın önündeki yaprak gibidir" diyen Cebriye mezhebi ifrattadır.
Allah’ı aklın zâhirine göre çirkin görünen işlerden tenzih etmek fikriyle, “Kul kendi fiilini kendi yaratır.” diyen Mu’tezile ise tefrittedir.
İstikamet Ehl-i sünnetin yoludur. Buna göre, ihtiyarî fiilleri kul talep eder, Allah yaratır. Hayır olsun, şer olsun bütün fiillerin yaratıcısı ancak Allah’tır. Lakin Allah’ın şerre rızası yoktur.
O halde biz, ef’al-i ibad (kulların fiilleri) konusunda “sırat-ı müstakime hidâyeti” isterken, Cebriyeci ve Mutezile olmaktan korunup Ehl-i sünnet üzere düşünmeyi de istemiş oluyoruz.
Bu konunun devamında şöyle bir tespite de yer verilir:
“Ve keza itikadda da ta'til ifrattır, teşbih tefrittir, tevhid vasattır.”(2)
Ta’til, bugünkü deyimiyle ateizm, yani hiçbir yaratıcıya inanmamaktır. Teşbih yani benzetme her neviyle putperestlik ve diğer batıl inançlardır. Tevhid ise Allah’ın birliği esasına dayanan İslam inancıdır. Birincisi ifrat, ikincisi tefrittir. İstikamet ise tevhid yolundadır.
Ve biz “sırat-ı müstakime hidâyeti” isterken Rabbimizden bu yolda yürümemizi, ta’tile ve teşbihe sapmamamızı niyaz etmiş oluyoruz.
Bu misallerden hareketle şunu söyleyebiliriz:
Her işin, her düşüncenin, her hissin aşırı yönleri ve istikamet çizgisi vardır. “Sırat-ı müstakime hidâyet” talebinde bulunmak, bütün bunlarda ifrat ve tefrite düşmeyip doğru yolda bulunmayı istemektir.
Dipnotlar:
(1) bk. İşarâtü’l-İ’caz, Fatiha Sûresi.
(2) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü