"Ey beşerin nefs-i emmâresi! Bu temsile bak, beşeri nereye sevk ettiğini bil. Meselâ bizim önümüzde iki yol var..." Devamıyla izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Ey beşerin nefs-i emmâresi! Bu temsile bak, beşeri nereye sevk ettiğini bil."

Bu cümlede ifade edilen "beşerin nefs-i emmaresi", din ve diyanete karşı çıkan menfî felsefe, batıl ideolojiler ve onlardan tevellüt eden Batı medeniyetidir.

"Meselâ bizim önümüzde iki yol var."

İki yoldan birisi iman, diğeri ise küfür yoludur. Kur’ân'da "iman yolu" sağ ile "küfür yolu" ise sol ile sembolize edilmiştir. İslâm, farklı inançlarda olsalar da bütün kâfirleri tek bir millet olarak tarif eder.

"Birisinden gidiyoruz. Görüyoruz ki, her adım başında biçare, âciz bir adam bulunur. Zalimler hücum edip malını, eşyasını gasp ederek kulübeciğini harap ediyorlar. Bazen da yaralıyorlar. Öyle bir tarzda ki, acınacak haline semâ ağlıyor. Nereye bakılsa, hâl bu minval üzere gidiyor. O yolda işitilen sesler zalimlerin gürültüleri, mazlumların ağlayışları olduğundan, umumî bir matem o yolu kaplıyor..."(1)

Küfür ve şirk, Allah’ın kâinat üstündeki mutlak tasarruf ve idaresini inkâr edip, sebeplere bir paye ve tasarruf yetkisi verir. Hâl böyle olunca şirk vahdeti bozup kesrete dalmak manası taşıyor. O zaman insan, her bir sebebe karşı ayrı bir minnet ve dilencilik vaziyetine giriyor. Bir insanın bir kişiye müracaat etmesi ile bin kişiye müracaat etmesi arsında çok fark vardır. Bin kişiye müracaat ruhta bin tane meşakkat ve sıkıntı oluşturur.

Mesela, bir çiftçi ektiği tarlasından buğday alabilmek için buluta ayrı yalvaracak, toprağa ayrı yalvaracak, güneşe ayrı yalvaracak, suya ayrı yalvaracak vesaire. Hâlbuki her şey kabza-i tasarrufunda bulunan, kudreti sonsuz ve ilmi nihayetsiz olan Allah’a iman edip, bütün hacetini O’na arz etse ve sebepleri O’nun birer askeri ve memuru bilse, ruhu meşakkatten kurtulur, kalbi huzura kavuşur.

Şirk ve küfür yolunda canlılar, ölüm celladının elinde parçalanmayı bekleyen kurbanlar gibidirler, dünya da bir mezbaha hükmündedir. Hâlbuki iman ve tevhidin nazarında ölüm, ebedî bir âleme açılan bir kapı veya pencere hükmündedir. Canlılar ise dünya kışlasında vazifesini bitirip vatan-ı aslileri olan cennete gitmeyi bekleyen birer asker gibidirler.

Küfür ve şirk; hâdiseleri insanın aleyhine çeviren zehirli bir ilaç iken, iman ise lehine çevirip insanı her iki cihanda da mutluluğa götüren mükemmel bir iksir hükmündedir. Matem bu manada kullanılıyor.

Küfrün mahiyetinde Allah’ın kudretine karşı gelme, O’nun izzet ve gayretine saygısızlık etme, mahlûkatının hakkını çiğneme gibi sayısız cinayet ve çirkinlikler bulunuyor. Bu yüzden, Allah’ın izzeti ve bu izzetin gayreti, âhiretin varlığını ve kâfirlerin müstahak olduğu cezaya çarptırılmalarını iktiza eder.

"Zalimler hücum edip malını, eşyasını gasp ederek kulübeciğini harap ediyorlar. Bazen da yaralıyorlar."

Eğer Allah’ın adaletinin kemaliyle tam tecellî edeceği ahiret hayatı olmaz ise, insanların dünyada çekmiş olduğu sıkıntılar, uğramış olduğu haksızlıklar büyük bir zulüm olur. Oysa ahiret inancı bu zulmü kaldırıyor, çünkü kim zerre kadar iyilik, zerre kadar da kötülük etmiş ise onun karşılığını ahirette mutlaka görecektir.

Halbuki, şu memlekette o merhamet, o nâmusa lâyık binden biri yapılmıyor; zâlim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp, buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor.” (Sözler, 10. Söz)

(1) bk. Lem'alar, On Yedinci Lem'a, Beşinci Nota.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...