"Dedi ki: 'Bu âyetin harika telâkki edilen belâğatını göremiyorum.' Ona denildi: 'Sen dahi bu seyyah gibi o zamana git, orada dinle.' O da kendini..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hattâ bir adam, سَبَّحَ ِللّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ âyetini okudu. Dedi ki: 'Bu âyetin harika telâkki edilen belâğatını göremiyorum.' ”
"Ona denildi: 'Sen dahi bu seyyah gibi o zamana git, orada dinle.' O da, kendini Kur’ân’dan evvel orada tahayyül ederken gördü ki, mevcudat-ı âlem perişan, karanlık, câmid ve şuursuz ve vazifesiz olarak, hâli, hadsiz, hudutsuz bir fezada, kararsız fâni bir dünyada bulunuyorlar. Birden, Kur’ân’ın lisanından bu âyeti dinlerken gördü:.. "(1)
Kâinata, hâdiselere ve mevcudata küfür ve inkâr gözü ile bakan bir adam; her şeyi mânasız, sahipsiz, vazifesiz, gayesiz, tesadüfün oyuncağı ve bütün canlılar “zeval ve firakın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde” görülür.
Kuran’ın nazarı ile bakılınca, bütün varlıkların Allah’ın mahlûkları, misafirleri, abidleri olduğu, her şeyin O’nu hamd ile tesbih ettikleri, hepsinin bir vazifesi ve gayesi olduğu anlaşılır.
İnsan, kâinat gibi uçsuz bucaksız bir uzayın içinde kararsız ve geçici bir dünyada bulunuyor. Musibet ve hastalıklar, insanın mutluluğunu yok eden birer düşman gibidir. Ölüm bir yokluk, hiçlik bozulma ve dağılmadır.
Mekke müşriklerinin bu ruh hâlini, semadan nüzul eden Kur’an âyetleri onların karanlıklı âlemlerini birden değiştirip nurlandırıyor.
Mü’min, dünyaya ve hâdiselere güzel bakar. Kâinatın Allah’ın nice hikmetlerle dolu bir kitabı, bütün varlıkların vazifedar birer memuru ve çok ulvî gayeler için hareket ettiklerini anlar.
İnsan, kâinat gibi hikmetli ve haşmetli bir sarayın içinde, kararlı ve ebedî bir hayata hazırlanıyor. Yani dünya, insanın tekâmül ettiği bir fakülte, kâr elde ettiği bir mezraadır. Musibet ve hastalıklar insanın manen tekemmülüne yardım eden birer hikmetli takdirlerdir. Dolayısı ile yok eden birer düşman değil, kazandıran birer yardımcılar gibidir.
Ölüm ise, bir yokluk, hiçlik, bozulma ve dağılma değil, ebedî âleme götüren bir terhis tezkeresidir.
"Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ı tesbih eder." (Hadîd, 57/1)
Âyeti kâinatın, içindeki bütün mahlûkın Allah’ı tesbih, takdis, tahmid ettiğini açıkça beyan etmektedir.
Bu âyet insanın âleminde çok derin ve köklü bir inkılâb yapıyor. Belağatı da bu şekildedir.
(1) bk. Şualar, Yedinci Şua.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü