"Ağlayan yetimlerin vâveylâları ise, zikir ve tesbihin zemzemeleri olduğunu nur-u imanla gördüğümden..." Yetimlerin ağlamaları iman nuruyla nasıl zikir ve tesbihe dönüşüyor, izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Yani, 'O şiddetli hâletin tesirinden gelen gafletle, kâinatın mevcudatı, bir kısmı düşman ve ecnebî,(HAŞİYE) bir kısmı müthiş cenazeler, diğer kısmı ise kimsesizlikten ağlayan yetimler suretinde, gafil nefsime tevehhümle gösterilen bu korkunç levhayı, nur-u imanla aynelyakin gördüm ki: O ecnebî, düşman görünenler birer dost, kardeştirler. Ve o müthiş cenazeler ise, kısmen hayattar ve ünsiyetkâr ve kısmen vazifeden terhis edilenlerdir. Ve o ağlayan yetimlerin vâveylâları ise, zikir ve tesbihin zemzemeleri olduğunu nur-u imanla gördüğümden, o hadsiz nimetlerin menbaı olan imanı bana veren Hâlık-ı Zülcelâle hadsiz hamd ediyorum...'"

"Haşiye: Yani zelzele, fırtına, tufan, tâun, ateş gibi."(1)

Kâinata ve mevcudata küfür gözlüğü ile bakıldığında her şey manasız, sahipsiz, gayesiz, tesadüfün oyuncağı ve bütün canlılar “zeval ve firakın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde” görülür. Onun nazarında her şey simsiyah bir şekle döner. Mesela, ölüm yokluk ve hiçlik olur; her ölen canlı yokluk kuyusuna atılmış birer zavallı olurlar.

İman nuru ile bakıldığı zaman ise, bu kâinat bir matem yeri değil, bir zikir hanedir. Herkes ve her şey Allah’ın verdiği vazifeleri en güzel şekilde yerine getirirler, O’nu tesbih eder ve O’nu hatırlatırlar. Vazifesi bitenler ölüm kanunuyla terhis edilirler ve başka bir âlemde hizmetlerinin karşılığını görürler.

Mevcudata imanın nuru ile bakan bir mümin, her şeyin tedbir ve idaresinin Allah’ın kudret elinde olduğunu, hiçbir hâdisenin ve varlığın başıboş olmadığını bilir, hiçbir şeyden endişe duymaz. Her şeyin Allah’ın birer muti askeri olduğunu bilen mümin, kadere teslim olur. Bilir ki Allah müsaade etmezse hiçbir şey ona zarar veremez. Her hususta elinden gelen tedbiri tam olarak alır, neticeye karışmaz. Böyle bir tevekkül ile rahat ve huzur bulur.

“Şimdi bak, onun neşrettiği nur ile, o matemhane-i umumî, şevk u cezbe içinde bir zikirhaneye inkılâp etti.” (19. Söz)

Yani bütün varlıklar sahipsizlikten kurtuldular, Allah’ın mahlûkları, misafirleri, abidleri haline girdiler. Ölüm de yokluğa atılma olmaktan çıktı, dünyada vazifesini bitiren ve iman ile göçen müminler için vazifeden paydos olup mükâfat almak üzere ahirete göç etmek şekline döndü.

Mürşid-i Ekber olan Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) insanın yaratılış gayesini, hâdisatın iç yüzünü, kâinatın ne mana ifade ettiğini, mevcudatın nereden gelip nereye gittiğini en mükemmel bir şekilde okumuş ve okutmuştur. Bütün insanlığı müthiş bir karanlıktan ve ümitsizlikten kurtarmıştır.

Gaflet nazarıyla bakıldığında, deprem, sel, fırtına, yangın gibi afetler, hastalıklar ve ölüm; insan hayatını tehdit eden dehşetli birer düşman gibi görülürler. Kâinattan çıkan bütün sesler ölüm ve musibetlerin getirdiği acılar yüzünden feryat eden yetimlerin ağlayışları gibi telakki edilir. İman ve tefekkür ile kâinata baktığımızda ise kâinatın rengi birden nuranileşir. Mesela, ölüm daimî ve ebedî bir mutluluğa açılan bir kapıya dönüşür.

Deprem, sel, fırtına, hastalıklar ve yangın gibi afetler insan hayatını tehdit eden dehşetli birer düşman değil, imtihan ve ikaz için gönderilen birer vazifeli memur olarak telakki edilirler.

Kabir bir hiçlik kuyusu değil, cennet bahçelerinden bir bahçeye dönüşür vs...

İman nuru ile kâinattan çıkan bütün sesler ölüm ve belaların getirdiği acılar yüzünden feryat eden yetimlerin ağlayışları şeklinde değil, mevcudatın lisan-ı hâl ve lisan-ı kalleri ile yapmış oldukları zikir olarak bilinir.

Mesela, toprağın susuzluktan çıkardığı ses, kedinin miyavlaması, köpeğin havlaması, koyunun melemesi, kuşların ötmesi, denizin dalga sesi hep birer zikir sesleridir.

Üstadımız bu inceliği şiirsel bir dille şu şekilde ifade ediyor:

"Dinle havadaki demdeme, kuşlardaki civcive, yağmurdaki zemzeme, denizdeki gamgama, ra'dlardaki rakraka, taşlardaki taktaka birer manidar nevaz."

"Terennümat-ı hava, naarat-ı ra'diye, nağamat-ı emvac, birer zikr-i azamet. Yağmurun hezecatı, kuşların seceatı birer tesbih-i rahmet, hakikata bir mecaz."

"Eşyada olan asvat, birer savt-ı vücuddur: Ben de varım derler. O kâinat-ı sâkit, birden söze başlıyor: "Bizi camid zannetme, ey insan-ı boşboğaz!."(2)

Dipnotlar:

(1) bk. Lem'alar, Yirmi Altıncı Lem'a.
(2) bk. Sözler, Lemeât.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...