"Şu kâinatın mevti, mümkündür. Çünkü bir şey kanun-u tekâmülde dâhil ise, o şeyde alaküllihal neşvünema vardır. Neşvünema ve büyümek varsa,.." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Evet, nasılki insan küçük bir âlemdir, yıkılmaktan kurtulamaz. Âlem dahi büyük bir insandır, o dahi ölümün pençesinden kurtulamaz. O da ölecek, sonra dirilecek veya yatıp sonra subh-u haşirle gözünü açacaktır. Hem nasılki kâinatın bir nüsha-i musaggarası olan bir şecere-i zihayat, tahrib ve inhilalden başını kurtaramaz. Öyle de şecere-i hilkatten teşa’ub etmiş olan silsile-i kâinat tamir ve tecdid için, tahribden, dağılmaktan kendini kurtaramaz."(1)
Bu hikmet dünyasında şu görünen eşya inşa yoluyla yaratılmışlardır. Yani son haliyle birden yaratılmak yerine, bir ilk noktadan itibaren terbiye görerek, safhalar halinde tekâmül ederek son noktasına varmıştır. Bu son nokta bir yönüyle de o şeyin ölümünün başlangıç noktasıdır. Dokuzuncu Söz’de öğle vakti anlatılırken şöyle bir ifade kullanılır: "Gündüzün kemali ve zevale meyli..."(2)
Sabahleyin doğan güneş öğle vaktinde ışığını kemal noktada verir, ondan sonra zevale meyli başlar, önce ikindi ile akşama adım atılır ve akşamın gelmesiyle de güneş batar ve yeryüzü karanlığa gömülür.
Cenâb-ı Hak, Kur’ânın hülasası olan Fatiha Suresinde kendini Rabbü’l-âlemîn olarak tanıtır. Yani bütün âlemleri terbiye ederek tedricen kemale erdiren odur.
Her şey için, bir kemal noktasından sonra zeval yolculuğu başlar. Kâinatın tümü için geçerli olan bu İlâhî kanun, onun meyveleri olan bitkilerde, hayvanlarda ve insanlarda daha net olarak görülür.
Çekirdek tekâmül kanununa tabi olduğundan açılır, büyür, son halini alarak meyve verir ve daha sonra zevale meyleder. Bir süre meyve verdikten sonra kurur ve ölümü tadar.
Aynı şekilde insan da nutfe ile başlayan tekâmül yolculuğunda, dokuz aylık bir terbiyeden geçtikten sonra dünyaya adım atacak hale gelir. Bu tekâmül, doğumdan sonra da devam eder. Çocukluk ve gençlik safhalarından sonra ihtiyarlık mevsimiyle zevale meyil başlar ve sonunda o da ölümü tadar.
“Ağacın mahiyetinde olmayan bir şey, esaslı bir surette meyvesinde bulunmadığı delâletiyle…”(3) Kâinat ağacının meyvelerindeki bu kanun, kâinatın tümü için de aynen geçerlidir. O da Nur-u Muhammedî (asm) denilen bir ilk noktadan başlayan tekâmül yolculuğuyla, altı gün ile ifade edilen altı devre sonunda meyvedar bir ağaç hâline gelmiştir. Bu meyvelerin gelip gitmeleri, bu çiçeklerin açılıp solmaları, bu insanların doğup ölmeleri kat’î olarak haber verir ki, kâinat ağacı da “mevtin pençesinden kendini kurtarama"yacak, o da bir gün ölümü tadacaktır.
Dipnotlar:
1) Sözler, Yirmi Dokuzuncu Sözi İkinci Maksat.
3) age., Otuz Üçüncü Söz, Yirmi Altıncı Pencere.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü