"Biz dünyaya bakmıyoruz. Baktığımız vakit de onlara yardımcı olarak çalışıyoruz. Asayişi muhafazaya müspet bir şekilde yardım ediyoruz..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad'a yapılan ihanete, akıl almaz zulüm ve baskılara, eza ve cefalara normal bir insanın tahammül etmesi mümkün değildir. İlahî rahmet Üstad Hazretlerine öyle bir sabır ve metanet vermiş ki, en büyük zulümler ve haksızlıklar bile onu müsbet hareket çizgisinden çıkarmaya yetmiyor.
Üstad'ın en büyük tesellisi ve kuvveti ise yüzünün dünyaya değil, ahirete bakıyor olmasıdır. Dünya hayatı ne kadar karanlıklı, sıkıntılı ve zulümlü de olsa, asıl hayat ahiret hayatıdır. İnsan iman ve ahiret itikadı sayesinde her türlü eziyet ve zulmüne sabır gösterir.
“Evet, hakikî îmanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve îmanın kuvvetine göre, hâdisatın tazyikatından kurtulabilir.”(23. Söz)
Kâinata meydan okumak, “varlık âlemindeki her şeyi Allah’ın emrinde bilmek ve O izin vermedikçe hiçbir şeyin ona zarar veremeyeceğine kesin olarak inanmak” demektir. Bu hakikat, eşya için olduğu gibi hâdiseler için de geçerlidir ve “hâdisatın tazyikatından kurtulabilir” ifadesiyle bu mana ders verilmiştir.
Deniz, Allah’ın bir mahlûkudur. İnsanın tansiyonunun yükselmesi gibi, dalgaların fırtına ile yükselmesi de bir hâdisedir. Denizi yapan başka, bu hâdiseyi yaratan başka olamaz. O halde, denizin sahibine iman ile intisab eden bir mü’min, dalgalardan korkmaz. Allah’ın Hakîm isminin muktezası olarak tedbirini alır, ancak çok iyi bilir ki, deniz kendiliğinden ona bir zarar dokunduramaz. Bu imanla, fırtınaya ve yükselen dalgalara meydan okuyabilir, onlara karşı koyabilir.
İnsanın başına gelen bütün korkutucu, zarar verici hâdiseler de böyledir. O hâdiseler de kendi başlarına buyruk değildirler. Üstadımızın buyurduğu gibi, "Her şeyin dizgini O’nun elinde, her şeyin hazinesi O’nun yanındadır."
O’nun izni olmaksızın ne ağaç meyve verebilir, ne de su insanı boğabilir. Ağacın bakımını iyi yapan bir bahçıvan, onun meyvelerinden faydalandığı gibi, yüzme bilmeden denize giren insan da onun dalgalarında boğulur. Rızkı veren de Allah’tır, ölümü yaratan da. Kul ise kendi iradesine bırakılan işlerde sadece vazifesini en iyi şekilde yapmak durumundadır. Böylece bir hayra ulaştığında çok iyi bilir ki “Her hayır Allah’ın elindedir.” Ve bu güzel netice de O’nun ihsanıdır. Yanlış yoldan giderek zarara uğradığında da yine çok iyi bilir ki, bu şerri yaratan da Allah’tır, şu var ki, yanlış yol tutmakla bu şerri kendi istemiştir.
Üstad'ın bütün himmet ve gayreti ahirete müteveccih olmasına rağmen, dünyaya baktığında da yine dünyanın asayiş ve huzurunu temin etmek üzerine hasr-ı nazar ediyor ve bu yüzden de müsbet hareketi esas alıyor. Müsbet hareket etmenin bir icabı olarak da kendine zulmedenlere hoşgörü ile bakıyor ve çoğu zamanda hakkını helal ediyor.
"HAŞİYE: ...Yoksa bir günde, yirmi sekiz senelik zalim düşmanlarımdan intikamımı alabilirim. Onun içindir ki; asayişi masumların hatırı için muhafaza yolunda haysiyetini, şerefini tahkir edenlere karşı müdafaa etmiyor ve diyor ki: Ben değil dünyevî hayatı, lüzum olsa âhiret hayatımı da millet-i İslâmiye hesabına feda edeceğim." (Emirdağ Lahikası-II, 99. Mektup, Haşiye)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü