"Tahayyül", "Tasavvur", "Tefekkür", "Tevehhüm" ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Tahayyül: Hayal etmek olup, mahal ve mekânı kuvve-i hayaliyedir. Yani hayal kuvvesinde gerçekleşir.

Tefekkür: Herhangi bir mesele hakkında derin düşünmek, fikretmek, zihni yormak ve işin şuuruna varmak demektir. Yani akıl kuvvesinde cereyan eden bir hâdisedir.

Tasavvur: Mücerret manalar üstüne elbise dikmek, resmetmek ve muşahhas bir hale getirmek demektir. Bu tefekkürün ileri merhalesidir; mekânı yine dimağ ve zihindir.

Tevehhüm; vehmetmek, gerçekte olmayan bir şeyi var gibi görmek, müphem ve manasız korku, asılsız düşünce gibi manalara gelmektedir. Günümüzün tabiri ile asılsız ve mesnetsiz kuruntu demektir. Akıl ve iradenin terbiyesine girmeyen ve insanı sürekli taciz eden bir duygudur. İnsan bu duygu sayesinde fikren ve manen teyakkuzda durur ve terakki eder. Bu duygunun esiri olmamak kaydı ile insana faydalıdır. İnsan iradesinin dışında kalbe gelen vesveselerin gerçekte insanın imanına hiçbir zararı olmadığı halde, onları zararlı kabul etmek de bir vehimdir. İşte vesvesenin asıl zararı onu zararlı vehmederek rahatsız olmak, imandaki yakinine zarar verdiğini sanmaktır.

Tevehhüm yani vehim; aynı zamanda derin ve ince mânaların anlaşılmasına yarayan bir idrak kuvvetidir.
Akıl ve kalp itminan bulsa da, bu vehim kuvveti kolay kolay teslim-i silah etmez. Ancak ilimde ve imanda yüksek makam sahibi zatlar, bu duyguyu teslim-i silaha mecbur ediyorlar.

Bu sayılan şeylerin hepsinden insan mesul olmuyor. Mesuliyet; ancak bunların kalben tasdik edilmesinde vuku bulur.

"Hem tahayyül, hem tevehhüm, hem tasavvur, hem tefekkür; tasdik-ı aklîden ve iz'an-ı kalbîden ayrıdırlar, başkadırlar. Onlar bir derece serbesttirler. Cüz-i ihtiyariyeyi pek dinlemiyorlar.."

Vehim, hayal ve düşünce gibi şeyler, kalben tasdik edilmedikleri müddetçe, insanı mesul kılmazlar. Mesela, insanın küfrü bütün detaylarıyla düşünmesi, onu küfre sokmaz.

Vehim, kişinin hayaline iradesi dışında geldiği için, hiçbir sorumluluğu yoktur. İradeye mebni olan tasavvur, tahayyül ve tefekkür ise kalp ile tasdik edilmediği müddetçe kişiyi mesul etmezler. İnsan, kalbin onaylamadığı hiçbir şeyden mesul değildir. Vesvese, kalbin değil şeytanın işidir.

Dimağdaki ilim mertebeleri Lemaat’ta yedi madde halinde sıralanmıştır. Önce, bu mertebeleri dünyevî bir gayeye ulaşmanın safhalarını esas alarak açıklamaya çalışalım. Aynı mertebeler ulvî manâlar için de geçerlidir.

Evvel tahayyül olur: Ulaşılmak istenilen bir hedef önce hayalde canlandırılır.

Sonra tasavvur gelir: Bu gayenin tahakkuku için zihninde bir ön plan tasarlanır.

Sonra gelir taakkul: Bu planın son şeklini alması ve uygulamaya geçmesi için kafa yorulur.

Sonra tasdik ediyor: Bu planı akıl kabul eder ve onaylar.

Sonra iz'an oluyor: Aklın bu kararını kalb de kabul eder, hoş görür, sever.

Sonra gelir iltizam: Daha sonra kalb bu neticeye tam sarılır, aksi görüşleri kabul etmez.

Sonra itikad gelir: En sonunda ise, kalbin bu kabulü samimi ve sarsılmaz bir inanç haline gelir.

Bir gayeye ulaşmak için iradî olarak takip edilen sıra, bu şekilde olmakla birlikte, manevî konularda, çoğu zaman bu sıra insanın iradesi dışında meydana gelir. Bazen insanın kalbine bir manâ ilham olunur. Akıl onu ifade etmek için devreye girer. Yine bazen kalbe bir vesvese atılır. Hayal ona uygun şeyler dokur ve onları tasvir etmeye başlar. Bazen de hayalde bir şey canlanır, akıl onun gerçekleşmesi için çalışır.

İşte bu sıra değişiminde hangi manânın hayal ürünü olduğu, hangilerinin kalpten geldiği karıştırıldığında, şeytan devreye girer ve kötü şeylerin tahayyül yahut tasavvur edilmesini kalbin itikadı gibi göstermeye çalışır.

Tasdik-i aklî ile iz’an-ı kalbî arasındaki fark:

Bir hükmün doğruluğunu aklın kabul etmesine tasdik-i aklî deniliyor.

İz’an-ı kalbî ise, doğruluğunu aklın kabul ettiği bir şeyi, kalbin de severek kabul etmesidir. Meselâ, bir gıdanın faydalı olduğu konusunda getirilen deliller aklı ikna ettiğinde, akıl onu faydalı olarak kabul eder. Ancak, o gıdadan istifade edilebilmesi için kalbin de onu benimsemesi, sevmesi ve o gıdayı alması gerekir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
T
Okunma sayısı : 15.395
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

EhliKemal
Tahayyül ve tasavvurun farkını somut örneklerle açabilir misiniz?Çünkü biz genelde tasavvura hayal etmek diyoruz.Tefrik noktası nedir?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale
Tasavvur bir şeyin bir sûretinin insan zihninde şekillendirilmesi; tasarlanması, kurulması. Kısaca aslın bir sûretinin zihinde form bulması olarak ifade edilebilir. tasavvurun bir şeyin bir sûretinin insan zihninde biçimlendirilmesi/form kazandırılması tarifinden hareket edildiğinde zihnin aslın bir sûretinin düşürüldüğü bir tecelligâh (ayna) hükmünde olduğu görülecektir. Zihinde oluşan sûretin o şeyin aslının öz gerçekliğine yakınlaşması ya da uzaklaşması da o tecelligâhın safviyeti, duruluğu, parlaklığı, yüksekliği ile alâkalı olduğu gibi; doğru işlerliği ile de ilgilidir. Tahayyul nesneleri zihinde canlandırma işlemi iken tasavvur onu imge ve form haline dönüştürmektir.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...