"Tek bir semereyle semeredar şecerenin yaratılışındaki suubet ve suhulet birdir." cümlesini açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Allah’ın sonsuz kudretine nisbeten bir meyveyi yaratmakla ağacı yaratmak, müsavidir. Ağacın meyveye nisbetle yaratılması daha zor ve daha külfetli değildir. Hatta koca kâinatı yaratmakla bir meyveyi yaratmak arasında da hiç bir fark yoktur. Baharı yaratmakla bir çiçeği yaratmak aynıdır.
"Bir baharı halk etmek, bir çiçek kadar O’na kolaydır. Cenneti halk etmek, bir bahar kadar O’na rahattır." (20. Mektub)
Şualarda geçen şu kaideyi de hatırlayalım: “Bir şey zâtî olsa, onun zıddı o zâta ârız olamaz.” Allah’ın kudreti Zât’ındandır; onun için bu kudretin zıddı olan acz o kudrete giremez. Bir baharı yaratmakla bir çiçeği yaratmak arasında az bir fark olsa kudrete acz girmiş olur, bu ise muhaldir.
Bizim için on kilo ile on beş kiloyu kaldırmak arasında fark oluyor. Zira bizim kudretimiz zâtımızdan değil, her şeyimiz sınırlı olduğu gibi, kuvvetimiz de sınırlı. Allah’ın kudreti ise sonsuz. Sonsuz için az ile çok, büyükle küçük, çiçekle bahar, baharla cennet fark etmez; hepsi aynı kolaylıkla icad edilir.
Ve yine Allah’ın kudreti muhit, yani her şeyi ihata etmiş. O muhit kudret için az ile çoğun, büyük ile küçüğün, dünya ile ahiretin hiçbir farkı yoktur. Mesela, hava bütün yeryüzünü ihata ettiği için bir kişinin nefes almasıyla bütün insanların nefes alması arasında hava için bir kolaylık veya güçlük düşünülmez. Güneş için de bir kişiyi aydınlatmakla milyonları aydınlatmak arasında fark olmaz. Allah’ın bu aciz ve cansız varlıkları, O’nun ihsanıyla böyle küllî işleri külfetsiz yaparlarsa, elbette bütün mevcudatın Halık’ı olan Allah bütün varlık âlemini bir tek zerre gibi kolaylıkla sevk ve idare edebilir.
Bu mânayı akla yaklaştırmak için Üstad Hazretleri altı tane temsil zikreder. Numune olarak birisini takdim edelim:
"Muvazene sırrıdır."
“Meselâ: Hakikî ve hassas ve çok büyük bir mizan bulunsa; iki gözünde iki güneş veya iki yıldız veya iki dağ veya iki yumurta veya iki zerre herhangisi bulunursa bulunsun, sarf olunacak aynı kuvvet ile o hassas azim terazinin bir gözü göğe, biri zemine inebilir.” (Yirminci Mektub)
Sarf olunacak aynı kuvvetle, güneş de göğe çıkarılabiliyor, zerre de. İkisi arasında bir kolaylık veya zorluk farkı olmuyor.
Bu misâlin hakikate tatbiki şöyledir:
Muvazene kelimesi “imkân”ın tarifiyle alâkalıdır. İmkân, “iki tarafı müsavi olan, yani yokluğu ile varlığı eşit olan” şeklinde tarif ediliyor. Allah’ın varlığı zâtındandır, olması vaciptir, ezelîdir ve ebedîdir, olmaması muhaldir; Mahlûkatın ise varlıkları mümkindir, varlıkları zâtlarından değildir, yoklukta kalmaları ile varlık sahasına geçmeleri müsavidir. Vacib olan Allah’ın iradesiyle bu mümkinler var edilirler, varlık kefesi ağır basar ve yokluk ortadan kalkar.
Dünya gibi âhiret de mümkün sınıfına girer; onun da olması ile olmaması müsavidir. Cenâb-ı Hak, âhiretin varlığını irade ettiği için varlığı yokluğuna galip gelmiş ve âhiret yaratılmıştır.
Bir çiçekle bir bahar, bir insanla bütün insanlar, bir atomla bir sistem, bir cevizle bir güneş “mümkin” olmakta eşittirler. Hepsi vacib olmaktan aynı derecede uzaktırlar. Vacib olan Allah’ın irade ve kudretinin taallukunda da bu mümkinler arasında hiçbir fark yoktur. Dilediğinde her mümkini aynı kolaylıkla varlık sahasına çıkarabilir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü