"İman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letâife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor." İzah eder misiniz?

Değerli Kardeşimiz;

Risale-i Nurlar tahkikî iman dersi verdiği için, iman yalnız akıl ve kalpte kalmayıp bütün duygu ve latifelere sirayet ediyor ve âdeta kökleşiyor. Yani tahkikî imanın bütün duygu ve latifelere sirayet etmesi, onların imana doyması ve onunla muhkem hale gelmesi manasındadır.

Bu inceliğe bir fabl ile işaret edelim:

"Bir dala konmuştu karga cenapları;
Ağzında bir parça peynir vardı.
Sayın tilki kokuyu almış olmalı,
Ona nağme yapmaya başladı:"

“Ooo! Karga cenapları merhaba!
Ne kadar güzelsiniz ne kadar şirinsiniz!
Gözüm kör olsun yalanım varsa.
Tüyleriniz gibiyse sesiniz,
Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın.”

"Keyfinden aklı başından gitti bay karganın.
Göstermek için güzel sesini,
Açınca ağzını düşürdü nevalesini..."(La Fontaine, Hikayeler)

Şayet karga peyniri ağzında bırakmayıp midesine indirip bir güzel hazmetmiş olsa idi ve peynir bütün azalara gıda olarak dağılsa idi, tilkinin o peyniri hile ile alması âdeta imkânsız olurdu. Ama peynir karganın ağzında idi ve çalınması çok kolaydı.

Burada iman peynir, tilki şeytan, peynirin ağızda olması imanın taklidî olmasına, peynirin hazmedilmesi ve vücuda dağılması ise imanın tahkikî olmasına kinayedir. Yani iman ağızda olup kalp, ruh ve sair duygulara kökleşmemişse, şeytan ve onun gibilerin bu imanı çalması ya da şüpheye düşürmesi an meselesidir. Ama iman akılda ve ağızda kalmayıp bütün duygulara sirayet edip kökleşmiş ise, şeytanın bu imanı çalması ya da şüpheye düşürmesi adeta mümkün olmaz.

İlave bilgi için tıklayınız:

- Risalelerde tahkiki iman nasıl işlenmiştir? Risale okuyan tahkiki imanı kazanır mı, tehlikeye mi götürür?

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü