Üstad'ın da zaman zaman bahsettiği; üslub-u müzeyyen, üslub-u mücerred, üslub-u hakîm, üslub-u âlî, üslûb-u bedî, üslub-u âdî hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Üslup, mananın dış cephesi ve elbisesi hükmündedir. Mananın boyutuna göre bir üslup dikmek gerekirse, mananın içindeki öz ve konuları içine alacak bir genişlikte ve ihatada olmak gerekir. En azından sarf edilen kelamın genişliği, mananın konu ve gereklerini içine dahil etmesi gerekir.
Şayet kelam manaya dar gelip, mananın birçok noktasını ve konusunu harice atarsa, o zaman kelam ile mana uyuşmaz. Kelamın kuvveti manaya sahiplenme derecesine göredir. Yani bir kelam ne kadar manayı içine alıp sahipleniyorsa, o nispette kuvvettedir demektir. Manaları sağa sola dağıtıp, sadece kendi nazım güzelliğine dikkat çeken bir kelam, zahiren mutantan batınen kof bir kelam olur. Öyle ise mana ile kelam arasında mükemmel bir ahenk ve uyum olmak lazımdır.
Üslup, manayı zahir kılan semboller makamıdır. Üslup ile mana arasında irtibatı sağlayan şey ise, delalet ve işaret vasıtasıdır. Yani üslup manaya ne kadar işaret ve delalet vasıtası veriyorsa, o nispette kuvvet kazanır demektir. Üslup manaya münasip bir doğallıkta ve güzellikte olmalıdır.
İşte “Üslub-u müzeyyen, üslub-u mücerred, üslub-u hakîm, üslub-u âlî, üslûb-u bedî, üslub-u âdî” gibi kavramlar, bu mana üslup ilişkilerinin bir ifadesi bir nizam altına alınmasıdır.
Manaya kesilip biçilecek üslup ve elbisesinin esası üç sınıftır.
Birincisi: Üslub-u mücerrettir. Daha çok ilmi ve teknik konuları içeren eğitim ve talim yönü galip olan üsluptur. Bu üslupta sadelik, fıtrilik, kısa ve öz olarak meseleyi en kolay yolla izah etmek güzeldir. Bu üslupta selaset, yani akıcı, açık ve kolay anlatım tarzı hükmeder.
Seyyid Şerif'in ve Nasıruddîn-i Tûsî'nin sade olan ma'raz-ı kelâmları gibi. Bu zatların eserleri talim açısından sade, teknik ve ilmidir, yani bilimseldir.
İkincisi: Üslûb-u müzeyyendir. Hitap ve ikna makamında isen, yani birini ikna etmeye, onu etkilemeye çalışıyorsan, sözün parlak, gösterişli olanı efdaldir. Ama avami ve zoraki bir gösterişten ve yapmacık, sakil, süslemelerden kaçınmak kaydıyla. Abdülkahir'in "Delâilü'l-İ'câz ve Esrarü'l-Belâga"sındaki müşa'şa ve parlak kelâmı gibi, yani edebidir.
Üçüncüsü: Üslûb-u âlîdir. Aziz, celil ve yüksek bir üsluptur. Bu üslupta heybet, kuvvet ve şiddet hakimdir. Allah ve dini konularda söylenmesi gereken bir üsluptur. Zira bu üslupta Allah’ın haşmet ve kibriyası ön plana çıkmaktadır. Sekkâkî ve Zemahşerî ve İbn-i Sina'nın bazı muhteşem kelâmları gibi.
Üslub-u Bedi: Eşi, benzeri olmayan, hayret verici güzellikte olan üslup demektir ki, Kur’an’ın üslup tarzıdır. Evet, ifadesi ve beyanı görülmedik güzellik ve gariplikte olan yegane kitap, yedi yönü ile mucize olan Kur’an'dır.
Üslub-u Hakim: Edebî san'atlardan biridir. Sorulan bir suale, soranın halini nazara alarak başka bir sual gibi telâkki edip, ona göre cevab vermek demektir. Meselâ:
Bazı ashab Resulüllah'a (asm) hilâlin ince başlayıp, kalınlaşarak bedir şekline gelip, sonra yine başladığı şekle dönmesinin sebebini sordular. Bunun cevabı onlara lâzım olmadığı için, Kur'ân-ı Kerim o vaziyetin neticesine terettüb eden hikmeti, yani Ay'ın takvimcilik yaptığını söylemiştir. Çünkü bu, soranlar için daha mühim ve anlaşılması daha kolaydır.
Üslub-u Adi: Alelâde ifade tarzı. İfadesinde hiçbir üstünlük ve meziyet bulunmayan bir üslup demektir.
İlgili ders videosu için tıklayınız:
- Prof. Dr. Şadi Eren, Muhakemat Dersleri (36. Bölüm).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü