"Validenizin hastalığı ve ihtiyarlığı, seni Isparta’ya celbi, hayırdır." İnsanoğlu neyin hayır neyin şer olduğunu bilebilir mi? Üstad burada neden böyle bir hükümde bulunuyor?
Değerli Kardeşimiz;
Üstadımızın nazarı ve bakışı, sıradan bir adamın bakışı ve nazarı gibi değildir. Allah ona keskin bir basiret, nurlu bir nazar verdiği için, birçok hadisede ilahî muradı ve hayrı görebiliyor.
Üstadımız bu inceliğe şu şekilde işaret etmektedir:
"Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran, yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur'un dairesine sadakatle girenlerdir."
"Çünkü bunlar, Risale-i Nur'dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle, her şeyde rahmet-i İlâhiyenin izini, özünü, yüzünü görüp her şeyde kemâl-i hikmetini, cemâl-i adaletini müşahede ettiklerinden, kemâl-i teslimiyet ve rızayla, rububiyet-i İlâhiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlâhiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azap çeksinler."
"İşte buna binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler, hadsiz tecrübeleriyle, Risale-i Nur'un imanî ve Kur'ânî derslerinde bulabilirler ve buluyorlar."(1)
Diğer bir husus, mutlak manada bakıldığında, yani Allah canibinden değerlendirildiğinde her şey ve her musibet hayır ve güzeldir. "Bir şey ya bizzat güzeldir ya da neticeleri itibarı ile güzeldir."(2) bu inceliğe işaret eder.
Gündüz bizzat güzeldir, gecenin de kendine göre ayrı bir güzelliği vardır. Biri uyanıklığı, diğeri uyumayı andırır. İkisine de ihtiyacımız olduğu açık değil mi?
Sıhhat bizzat güzeldir, hastalıklar ve musibetler ise neticeleri itibariyle güzel.
İnsanın muhatap olduğu hâdiseler de ya gece gibidir yahut gündüz gibi. Sıhhat gündüzü andırır, hastalık ise geceyi. Hastalığın günahlara keffaret olduğu, insana aczini ders verdiği, kulluğunu ihtar ettiği, kalbini dünyadan kesip Rabbine çevirdiği düşünülürse, onun da, en az sıhhat kadar büyük bir nimet olduğu görülür. Sıhhat bedenin bayramıdır, hastalık ise kalbin gıdasıdır. Nefsimizin hoşuna gitmeyen ve fâni dünyamızı karartan hâdiseler: Ya İlâhî bir ikazdır, bizi yanlış yoldan geri çevirir veya günahlarımıza keffarettir; acımızı bu dünyada çektirir, ebedî âleme bırakmaz. Yahut insan kalbini geçici dünya hayatından, Allah’a ve âhirete çevirmeye bir vasıtadır.
“Gece ve gündüz” bu kâinatta aralıksız faaliyet gösteren “celal ve cemal” tecellilerinin sadece bir halkası. Elektriğin eksi ve artı kutupları, gözün karası ve akı, kanın al ve akyuvarları gibi daha nice halkalar var. İç dünyamızda ve dış âlemde bu ikililerle kuşatılmışız ve her birinden ayrı faydalar ediniyoruz.
Karşılaştığımız her hâdiseyi bir imtihan suali olarak değerlendirmeli ve nefsimizin hoşuna gitmeyen hâdiselerde de bir rahmet tecellisi aramalıyız.
Dipnotlar:
(1) bk. Kastamonu Lâhikası, (84. Mektup)
(2) bk. Sözler, On Sekizinci Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
İnsan hevası ile şerri hayır hayrı şer zannedebilir. Mesela Salabe çok zengin olmayı kendi hakkında hayır sandı sonra zengin olunca yoldan çıktı. Demek insan hevası ile değil tevekkül ve hayır ile isteyecek. Şeker hastası şekerlemeleri heva ile istiyor ama doktor o sana şerdir diyor. İnsanın hevası değil takdiri İlahi ölçü olmalıdır.