Çirkinlik ve şerre "hakaik-i sabite" deyip, güzellik ve hayra da "hakaik-i nisbiye" diyebilir miyiz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem istikra-i tâmme ve tecrübe-i umumî gösteriyor, netice veriyor ki: Şer, kubh, çirkinlik, bâtıl, fenalık, hilkat-i kâinatta cüz’îdir. Maksut değil, tebeîdir ve dolayısıyladır. Yani, meselâ çirkinlik, çirkinlik için kâinata girmemiş; belki güzelliğin bir hakikati çok hakikatlere inkılâp etmek için, çirkinlik bir vâhid-i kıyasî olarak hilkate girmiş. Şer, hatta şeytan dahi, beşerin hadsiz terakkiyatına müsabaka ile vesile olmak için beşere musallat edilmiş. Bunlar gibi, cüz’î şerler, çirkinlikler, küllî güzelliklere, hayırlara vesile olmak için kâinatta halk edilmiş."(1)
Çirkinlik ve şer sabit değildir; sabit olan hayır ve hüsündür. Zira hayır ve hüsün daimî ve ezelî bir cemal ve kemalden kaynayıp geliyor. Yani kâinattaki bütün hayır ve güzellikler sonsuz kemal ve cemalin tereşşuhları ve işaretçileri hükmündedirler. Sabit ve esaslı olmaları oradan geliyor. Üstadımız;
"Ukul-ü selime yanında muhakkaktır ki: Hilkatte hayır asıl, şer ise tebeîdir. Hayır küllî, şer cüz’îdir."(2)
Diyerek, bu hakikati ifade ediyor.
Lakin çirkinliğin ve şerrin sabit ve esaslı olması için böyle daimî ve ezelî bir kaynağı bulunmuyor. Hatta çirkinlik ve şer telakki ettiğimiz şeyler hayır ve güzelliklerin anlaşılmasına hizmet ettiği için, netice itibariyle onlar da güzel ve hayır addediliyorlar. Bu sebeple şer ve çirkinliklere sabit ve daimî nazarı ile bakamayız.
Yalnız hayır ve güzelliklerin, şer ve çirkinlerin keskinleşmesine ve ne kadar nefret edilmesi gereken bir meta’ olmasına bir hissesi ve müdahalesi olabilir. Bu müdahale elbette şer ve çirkinlikleri sabit bir hakikat yapmaz, bunu da bilmek gerekir.
"Her şeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki her şey, her hâdise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilğayr denilir. Bir kısım hâdiseler var ki, zahiri çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var."(18. Söz)
“Hüsn-ü bizzat”, zatında güzel demektir. Semanın güzelliği, baharın güzelliği, denizin güzelliği, ormanın güzelliği, gündüzün güzelliği, sıhhatin güzelliği gibi çok güzellik bu kısma girer.“Hüsn-ü bilğayr” ise, çirkin görünmekle birlikte neticesi itibariyle güzel mânâsına gelmektedir. Bu konuda verilen meşhur bir misali nakledelim: Çiçek bizzat güzeldir, gübre ise neticesi itibariyle güzeldir. Bu ve benzer misaller çoğaltılabilir.
Bizzat, yani zatında güzel olan şeyleri herkes güzel görür, ama zatında çirkin görünmekle birlikte neticeleri itibariyle güzel olan şeylerdeki güzelliği herkes göremeyebilir. Meselâ, sıhhat bizzat güzeldir, hastalık ise günahlara keffaret olması cihetiyle güzeldir.
Gündüz bizzat güzeldir; gece ise neticeleri itibariyle güzeldir. Hayat bizzat güzeldir; ölüm ise dünyadan daha güzel bir âleme gitmeye vesile olduğu için neticesi itibariyle güzeldir. Misaller artırılabilir...
“Hattâ şeytanın dahi, manevî terakkiyat-ı beşeriyenin zenbereği olan müsabakaya ve mücahedeye sebeb olduğundan, o nev'in icadı dahi hayırdır, o cihette güzeldir..” (Şuâlar, İkinci Şua)
Şeytanlar, meleklere ve hayvanlara musallat olmadığı için onların makamları sabittir. Eğer insan nefsine kötülüğü emretme vasfı verilmemiş olsaydı ve ona şeytan musallat edilmeseydi, insanların manen terakki etmeleri söz konusu olmaz, dereceleri de meleklerdeki gibi sabit kalırdı.
Bu müsabaka meydanında firavunlardan enbiyaya kadar uzun bir terakki mesafesi vardır. Nefis ve şeytanla mücadele cennet gibi ebedî bir saadeti netice verir. Eğer şeytan ile mücahede olmasaydı elmas ve kömür hükmündeki kabiliyetler aynı mertebede kalırlardı. Kabiliyetler bu mücahede sayesinde inkişaf etmektedir. Demek şeytanın yaratılmasında büyük hikmetler gizlidir.
Bize göre çirkin görünen şeyler ve hâdiseler de İlâhî isimlerin tecellisine ayna olmaktadırlar. Bütün isimler güzel olduğu gibi onların bütün aynaları da güzeldir.
Netice olarak, sonsuz güzelliğin karşısında sonsuz çirkinlik olmuş olsa idi, o zaman çirkinliğin de sabit ve sonsuz mertebeleri olabilirdi.
Dipnotlar:
(1) bk. Hutbe-i Şamiye.
(2) bk. Muhakemat, Birinci Makale, Dokuzuncu Mukaddime.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar