"Hüsün vermek dahi hasenden ve güzelleştirmek güzelden ve cemâl vermek cemilden olabilir, başka olamaz." İzah eder misiniz? Çirkinlik ve şerleri nereye koyacağız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Güzelliği olmayan, güzellikten anlamayan birinden güzel ve estetik bir eser çıkması mümkün değildir. Öyle ise güzellik, ancak güzel olandan çıkar.

Kâinatın her tarafında görülen güzellikler de sonsuz güzellik sahibi bir yaratıcıya işaret ediyor ve güzelliğin ondan geldiğini gösteriyor. Çünkü eser ustasız olmaz, fiil failsiz olmaz. Bu, kâinatın her tarafında cereyan eden, değişmez ve külli bir kaidedir.

Kâinatta çirkinlik diye bir şey yoktur. Her şey ya bizzat güzeldir ya da neticeleri itibari ile güzeldir.

"Her şeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki her şey, her hâdise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilğayr denilir.” (18. Söz)

“Hüsn-ü bizzat”, zatında güzel demektir. Semanın güzelliği, baharın güzelliği, denizin güzelliği, ormanın güzelliği, gündüzün güzelliği, sıhhatin güzelliği gibi çok güzellik bu gruba girer.

“Hüsn-ü bilğayr” ise, çirkin görünmekle birlikte neticesi itibariyle güzel mânâsına gelmektedir. Çiçek bizzat güzeldir, gübre ise neticesi itibariyle güzeldir.

Bizzat, yani zatında güzel olan şeyleri herkes güzel görür, ama zatında çirkin görünmekle birlikte neticeleri itibariyle güzel olan şeylerdeki güzelliği herkes göremeyebilir. Meselâ, sıhhat bizzat güzeldir, hastalık ise günahlara keffaret olması cihetiyle güzeldir.

Gündüz bizzat güzeldir; gece ise neticeleri itibariyle güzeldir. Hayat bizzat güzeldir; ölüm ise dünyadan daha güzel bir âleme gitmeye vesile olduğu için neticesi itibariyle güzeldir. Misaller artırılabilir...

“Hattâ şeytanın dahi, manevî terakkiyat-ı beşeriyenin zenbereği olan müsabakaya ve mücahedeye sebeb olduğundan, o nev'in icadı dahi hayırdır, o cihette güzeldir..” (Şuâlar, İkinci Şua)

Bize göre şer ve çirkin görünen şeyler ve hâdiseler de İlâhî isimlerin tecellisine ayna olmaktadırlar. Bütün isimler güzel olduğu gibi onların bütün aynaları da güzeldir.

“Bahar mevsiminde fırtınalı yağmur, çamurlu toprak perdesi altında, nihayetsiz güzel çiçek ve muntazam nebatatın tebessümleri saklanmış...”(Sözler, 18. Söz)

Yağmur ve çamur görünüşte şer, çirkin ve meşakkatlidir, hakikatte binlerce bitki ve canlıya bir ana kucağı gibi müşfik ve şefkatlidir. Yağmur, çamur olmasa milyonlarca canlı hayat bulamaz. Demek fırtınalı yağmur ve çamur bizzat değil, neticeleri itibari ile güzeldir.

Mesela, çiçeğin güleç yüzü bizzat güzeldir, çiçeğin muhafızı olan dikenleri ise dolaylı bir güzelliktir. Çünkü o diken, o çiçeğe muhafızlık ederek çiçeğin o bizzat olan güzelliğine hizmet ediyor. Yani diken bizzat değil, netice ve gayeler açısından güzeldir.

Yine zelzele büyük bir hâdisedir, zahiren şerdir ve çirkindir. Zelzelenin sadece zahirine bakanlar onun altındaki hikmetleri ve rahmet cilvesini göremezler. Ehl-i imanın malı sadaka hükmüne geçer, vefat edenler şehadet mertebesine yükselir, diğer insanlar da gafletten uyanır.

İşte batında şuur tam iken zahirde şuur perdeli ve kapalı oluyor. Lakin zahirde de iman ve teslimiyet ile mükellefiz. Şayet batın noktasından bize tam şuur verilse kâinatta şer ve çirkinliğin İlahî nizam içinde olmadığını bizzat görürüz.

"İşte, şu sırdandır ki, kisb-i şer şerdir; halk-ı şer, şer değildir. Nasıl ki, pek çok mesâlihi tazammun eden bir yağmurdan zarar gören tembel bir adam diyemez, 'Yağmur rahmet değil.' Evet, halk ve icadda bir şerr-i cüz'î ile beraber hayr-ı kesir vardır. Bir şerr-i cüz'î için hayr-ı kesiri terk etmek, şerr-i kesir olur. Onun için, o şerr-i cüz'î, hayır hükmüne geçer. İcad-ı İlâhîde şer ve çirkinlik yoktur; belki abdin kisbine ve istidadına aittir."(1)

Bu noktadan bakıldığı zaman hakiki mânada şer ve çirkin diye bir şey yoktur.

Şerlerin yaratılması şer değildir, şerri işlemek şerdir. Ateşe dokunan yanar, dokunmayan aynı ateşte yemeğini pişirir. Elini yakan kişi, ateşin yaratılışı şerdir diyemez.

Hem meselâ yağmur yağdırılmasında binlerce güzel neticeler ve hikmetler vardır. Yağmurun biraz fazla yağdırılması durumda bazen sel baskınları olabiliyor. Bazı kimselerin evini su bastı, tarlasına zarar verdi diye; “‘Yağmur rahmet değil, şerdir” denilmez.

Onun için hikmet ve hayır, küçük zararlara ve şerlere bakmaz, neticede hâsıl olan küllî hayra bakar.

Küçük bir zarar gelmesin diye büyük bir faydayı netice verecek bir işi terk etmek, büyük bir zarardır: “Hayr-ı kesir (çok hayır) için, şerr-i kalil (az şer) kabul edilir” mühim bir kaidedir.

Vatanımızın bekası ve milletimizin selameti için nice kahraman vatan evlatlarımız şehid düşüyor, içimiz yanıyor. Eğer asker ve polis şehid düşmesin diye cihad terk edilirse, yarın daha büyük felaketler yaşanır, devletin bekası tehlikeye düşer ve telafisi mümkün olmayan daha büyük şerlere kapı açılır.

Diğer bir husus ise, Allah kendi san’atının ince ve latif derecelerini göstermek ve ilan etmek için, bir takım kaba çirkin şeyleri icad edebilir. Çirkin şeyleri yaratmak, çirkin olmayı iktiza etmez. Ama mutlak çirkin olan bir şeyden güzel bir şey çıkmaz.

(1) bk. Sözler, Yirmi Altıncı Söz.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 4.191
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...