"Ve o meyvenin çekirdeği olan insanın kalbi dahi, Sâni'-i Kâinat'ın en münevver ve en câmi' bir aynasıdır." Kalbin kendisinin esma tecellisine ayna oluşunu nasıl anlamalıyız?
Değerli Kardeşimiz;
"Ve o meyvenin çekirdeği olan insanın kalbi dahi, Sâni-i Kâinatın en münevver ve en câmi’ bir aynasıdır. İşte şu hikmettendir ki, şu küçücük insan, neşir ve haşir gibi muazzam inkılaplara medar olmuş kâinatın tahrip ve tebdiline sebep olur. Onun muhakemesi için dünya kapısı kapanıp ahiret kapısı açılır." (Sözler, Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf.)
Kâinatın içinde birbirinden farklı nice âlemler vardır. Bu âlemlerin her birinde Allah’ın ayrı ayrı isim ve sıfatları tecelli etmektedir. İnsanın kalbi de Cenab-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecelligâhıdır.
Mesnevî’de kalbin, insanın çekirdeği olduğu şöyle ifade ediliyor:
"İnsanın çekirdeği olan kalp, ubudiyet ve ihlas altında İslamiyetle iska edilmekle, imanla intibaha gelirse, nurani, misali âlem-i emirden gelen emir ile öyle bir şecere-i nurani olarak yeşillenir ki, onun cismani âlemine ruh olur." (Mesnevi-i Nuriye, Habbe)
Nur Küllîyatı’nda insan kalbinin Samed isminin ayinesi olduğu çokça ifade ediliyor. Bilindiği gibi Samed ismi “Her şey ona muhtaç, o ise hiçbir şeye muhtaç değil.” demektir. Mahlukat içinde ihtiyacı en çok olan insandır. Hayata muhtaç olduğu gibi, o hayatın ihtiyaçları olan görmeye, işitmeye, yürümeye, anlamaya, hıfzetmeye ve sair şeylere de muhtaçtır. Bedene muhtaç olduğu gibi, onun beslenmesi için bütün bir kâinata da muhtaçtır. İnsan kalbi ise kâinatın maddesiyle tatmin olmaz, onun ihtiyacı Rabbini tanımak, ona iman ve muhabbet etmek, onun marifetinde mesafeler katetmek ve rızasına ermektir.
“Biliniz ki kalpler ancak Allah’ı zikirle mutmain olur.” (Ra’d, 13/28)
ayet-i kerimesi de kalbin Samed ayinesi olduğuna işaret etmektedir.
Bütün mahlukat Allah’ı tesbih etmekle birlikte onu en iyi tanıyan, en çok seven, mahlukatını en ileri derecede tefekkür eden, bütün esmasına en güzel ve en câmi’ ayine olan insan kalbidir.
İnsanın en câmi’ ayine olması şu cümlede en güzel ifadesini bulmuştur:
"Nasıl esmada bir ism-i âzam var, öyle de o esmanın nukuşunda dahi bir nakş-ı âzam var ki, o da insandır." (Sözler, Otuz Üçüncü Söz, Otuz Birinci Pencere)
İnsanın kalbi, kâinatın küçük bir misalidir, nazargâh-ı İlahidir. Bir hadis-i kudside şöyle buyrulmuştur:
“Ben yere göğe sığmadım, ancak mü'min kulumun kalbine sığdım.” (bk. El-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ II, 165; İmam-ı Gazâlî, İhyâ-i Ulûmiddîn, III, 14.)
Çekirdek içindeki ince program itibarı ile nasıl ağacın latif bir fihristesi ise, insanın kalbi de kâinatın latif ve nurani bir çekirdeği mesabesindedir. Yani kâinat ağaç ise, insanın kalbi bu ağacın çekirdeği gibidir.
“İşte şu hikmettendir ki, şu küçücük insan, neşir ve haşir gibi muazzam inkılaplara medar olmuş" ifadesini de kısaca izah edelim.
Üstad'ın ifadesiyle, “İnsan ebed için yaratılmıştır ve ebede gidecektir.” Onun istidadı bu dünyaya sığışmıyor. Başta peygamberler olmak üzere insan mahiyetinin verdiği nurani meyveler ölüm ile hiçliğe atılmayacak, ahiretin yaratılmasıyla o meyveler kendilerine layık mükâfat göreceklerdir. Keza, o ulvi istidadı yanlış kullanarak küfür, şirk ve isyan yolunu tutanlar da ölümle hiçliğe gömülmeyecekler, kendilerine layık cezalara çarptırılacaklardır. Bu konu Haşir Risalesi’nde bütün cihetleriyle ele alınmış ve harika bir şekilde işlenmiştir. Ona havale ederek bu kadarla iktifa ediyoruz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü