"Yakîniyet-i bürhaniye dahi, kazâyâ-yı makbûledeki zann-ı galibe inkılâp eder; daha muannid dalâlete ve mütemerrid zındıkaya tam galebesi,.." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Yakîn; bir şeyin kat’îlik ve kesinlik kazanmış haline denir. Bir şeyin kat’î ve kesin olabilmesi de ancak kuvvetli delil ve ispatlar ile mümkündür. Yani yakîn ile burhan birbirinin lazımı ve neticesidir.
Kat’î delil, şeksiz imanı ispat eder. Risale-i Nur'un meseleleri ekseri delil ve ispat ile hâsıl olan yakîn sınıfındandır. Bu yüzden en inatçı kâfirler bile karşısında duramıyor. Yani Risale-i Nur deliller ile yoluna devam eder, makbuliyet ve kudsiyet manası ile değil.
Kaziye-i Makbule ise itimad edilen zatların halk arasında delil ve senet gibi itibar görmesi demektir. Delil ve ispat aramadan, "filanca zat söylemiş ise doğrudur" deyip kabul etmektir. Bu tarz makbul olmakla beraber, ekseri avam insanların takip ettiği bir yoldur. Bu tarzın bu zamanda dinsiz felsefenin karşısında durması ve mukavemet etmesi çok zordur. Bu yüzden, bu zamanda kat’îliği ispat eden yakîn yolunu seçmek en sağlam ve en makbul yoldur.
Şayet Üstad mehdiliğini ilan edip kabul etse, Risale-i Nurlar Üstad'ın mehdilik makamının gölgesinde kalıp ispat ve yakîn vasfını zedeleyecekti. Kimse ‘Risale-i Nur böyle demiş’ demeyecek, ‘Mehdi böyle demiş’ diye meseleye bakacaktı. Bu da Risale-i Nur'un yakiniyet veren ispat gücünü kaziye-i makbule şekline çevirecekti. Yani gözler Risale-i Nur'un kat’î hakikatlerine değil, Üstad'ın mehdilik makamına teksif olunacaktı. Bu da Risale-i Nurların ehemmiyetini azaltacak ve kuvvetini düşürecekti.
Bu yüzden, Üstad mehdilik makamını açıkça reddediyor ki, nazarlar Risale-i Nur’a çevrilsin, insanlar ona yoğunlaşsın, ondaki kat’î deliller ile imanlarını kurtarsın. Mehdiliğin namı değil, kendisi hizmet ediyor. Üstad mehdiliğin kendisini değil namını üstünden atmıştır.
"O gelecek Zât'ın ismini vermek, üç vazifesi birden hatıra geliyor, yanlış olur. Hemhiç bir şeye âlet olmayan Nur'da ki ihlâs zedelenir, âvâm-ı mü'minîn nazarında hakikatlerin kuvveti bir derece noksanlaşır. Yakîniyet-i bürhâniye dâhi, kazâ-yı makbûledeki zânn-ı galibe inkılâp eder, daha muânnid dalâlete ve mütemerrid zındıkaya tam galebesi, mütehayyir ehl-i iman'da görünmemeye başlar. Ehl-i siyâset evhâma ve bir kısım hocalar itiraza başlar."(1)
Bu cümleler, uzun bir lâhika mektubunun son cümleleridir. Gelecek Zât'ın ismini risalelere vermenin doğuracağı muhtemel zararlar nazara verilmektedir. Bunlar;
Birincisi: Yakîniyet-i bürhaniyenin, kazâyâ-yı makbûledeki zânn-ı galibe inkılâb etmesidir.
Kaziye-i makbule: Büyük zatların sözlerini delilsiz kabul etmektir. Yani, madem şu büyük zat böyle diyor, öyle ise doğrudur denilecek ve delillere fazla ehemmiyet verilmeyecektir. Böyle bir durum ise, zındıka ve dâlalet ehli için bir delil teşkil etmeyeceği için onların mağlubiyeti zorlaşacaktır.
İkincisi: O Zâtın, gelen rivâyetlerden ne yapacaklarını bilen ehl-i siyâset; “Acaba şunu da yapmasın mı, bunu da yapacak olan Zat, O olmasın mı?” diye evhama başlayacaklardır ki, böyle bir durum hizmet açısından sıkıntılara sebep olacaktır.
Üçüncüsü ise: Ahir zamanda gelecek Zat'tır, iddiasını kabul etmek istemeyen hocalar ortaya çıkabilir. Böyle bir durum ise itirazların ortaya çıkmasına sebep olabilir, denmektedir.
(1) bk. Sikke-i Tasdik-i Gaybi.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü