Yirmi Altıncı Mektub'un Dokuzuncu Meselesini izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Burada hulasa olarak şu anlatılmaktadır: Ehl-i sünnet haricinde başka bir yol ile velayete ulaşmak mümkün değildir. Ancak meslek ve meşrebinin vermiş olduğu bir takım manevî sarhoşluklardan dolayı Ehl-i sünnetin bazı kaide ve usullerine muhalefet eden evliyalar olmuştur.

Bu zâtlar, hidayet üzere olabilirler ama mühdi olamazlar. Yani manevî sarhoşluğun verdiği cezbe ile mes’ul olmayabilirler, ama başkalarına o halleri ile hidayet ve rehber olamazlar.

Üstad Hazretleri de dâhil Ehl-i sünnet uleması meseleye bu şekilde bakmışlar ve o büyük evliyaların bazı hallerini bahane ederek onları inkâr ve tekfir etmemiş, edenlere de karşı çıkmışlardır.

Vehhabiliği esas alan bir takım ehl-i bid’atin, bu büyük ve mübarek evliyalara hücum edip inkâr etmeleri, hak ve hakkaniyet noktasından ölçü kabul edilemez. Biz ümmetin müşterek aklı olan Ehl-i sünnetin fikir ve usulünü esas alıyoruz ve almalıyız.

Hülasa, tamamen Ehl-i sünnetin dışında başka yollarla velayete vasıl olmak mümkün değildir. Ama Ehl-i sünnet olduğu halde, bazı hallerin galebesi ile bazı vakitlerde geçici olarak ona muhalif fikirler beyan eden evliyalar olmuştur. Biz o evliyaları ne inkâr ederiz ne de istiğrak hallerindeki muvazenesiz sözlerini kabul ederiz.

Bu gibi evliyaların hali tevhidde istiğraktır. Yani Allah’ın varlığı ve birliğinde öyle bir fena buluyorlar ki, masivayı, yani mevcudatı fark edemeyecek kadar kendinden geçiyorlar. Bu halde iken muhakeme ve akıl muvazenesi kaybolabiliyor. İşte bu halin galip olduğu süre içerisinde söylediği şeylerden ve yaptığı işlerden mes’ul olmuyorlar.

Nasıl ki güneşin şiddetli ışığında gözü kamaşmış bir adam, fener ve lamba gibi zayıf ışıkları fark edemiyor ise, aynı şekilde, Allah’ın varlığı ve birliğinde hapsolmuş evliyanın nazarı da başka şeyleri görmez veya inkâr eder. Ne zaman gözünün kamaşıklığı gider, kendine dönerse o zaman muhakeme ve akıl hükmettiği için mes’ul olur. Bu dengenin gittiği ve istiğrakın hükmettiği süre içinde evliya masum ve mübarektir.

Aklı başında olan ve istiğrak haline tutulmamış birisi, bu gibi evliyaları istiğrak halinde iken taklit etse mes’ul olur. Burada mazeret sadece ve sadece o istiğrak halinedir; kişilere ait değildir.

Bu istiğrak haline girip çıkan ve muvazenesiz söz ve davranışlarda bulunan evliya çoktur. Sadece Cibali Baba ile münhasır değildir. Birçok büyük ve meşhur evliyalar da bu hale muvakkaten girip çıkmışlar. Ama Ehl-i sünnet âlimleri bu sözlerden dolayı bu zâtları tekfir etmemişlerdir.

İlave bilgi için tıklayınız:
- Cibali Baba kıssası nedir?

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

drerkan
Muhterem hocam ben şunu birtürlü anlamıyorum. Bir evliya kendisinin ehli sünnet dışına çıktığını nasıl fark edemiyor? Manevi sarhoşluğa düşmemek için neden önlem almıyor? Bu manevi zevklerden mi vazgeçemiyor.? Bidata düşerim diye korkmuyormu?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (editor)

Aişe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Üç kişiden kalem kaldırıldı.
1. Uyuyan uyanıncaya kadar,
2. Deli akıllanıncaya kadar,
3. Çocuk büyüyünceye, ihtilam oluncaya kadar (bunlara sorumluluk yoktur).’
buyurdu.”(1)
Bu mübarek evliyalar o hallerinde meczub oldukları için mesul olmuyorlar. Meczub olmalarına neden olan şey ise şiddet-i tecellidir.
Bu mübareklerin durumu, güneş ışığının içinde gözü kamaşan bir adamın sair zayıf ışıkları fark edememesi gibidir. İbn-i Arabi Hazretleri Allah’ın varlık güneşinden gözü kamaştığı için sair zayıf varlıkları görememiştir. Bundan dolayı da "Allah’tan başka mevcut yok." demiştir. Ama kendine geldiği zaman, yani gözündeki kamaşma gittiği zaman, sair varlıkları kabul etmiştir. Bu sebepten dolayı Ehl-i sünnet alimleri İbn-i Arabi’yi mazur saymışlardır.
(1) bk. Ebu Davud (4398) Nesei (3432) Darimi (2/93) İbni Mace (2041) İbni Hibban (142) İbnu’l-Carud (148) Hâkim (2/59) Ahmed (6/100)

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...